Bugün Varsınız Yarın Bir İhtimal Bölüm 13

 

İşe başlayalı nerdeyse 4 ay olmuş, uzun zamandır uzak kaldığı sosyal hayattan ilk başlarda iş arkadaşlarıyla konuşurken acemilik çekse de zamanla onların güvenini ve sevgisini kazanmıştı. Her gün farklı milletten insan görmek, onlarla konuşmak, yeni bilgiler öğrendiğinde Allah’a şükrediyordu. Emir kendisine bu dört ay içerisinde herhangi bir şey söylemiyor, sır gibi saklıyordu. Mehmet Said bu olayın gerçekleşmediği her gün için şükür edip dua ediyordu. Emir’in soğuk ve mesafeli, davranışı ev içerisinde de kendini belli ediyordu. Bütün her şeyi o yapıp kahraman rolünü o üstlenmek istiyordu. Diğer iki kişi ise Emir ne derse onu yapıyorlardı.

            Bugün işe gitmek için tam evden çıkarken Emir kendisine seslendi:

“ Sana birazdan yapmam gereken bir vazifeyi mesaj olarak göndereceğim. Bu akşam o bilgileri istiyorum anlaşıldı mı?”

“Tamam, inşallah verdiğin görevi yapabilirim.”

“Yapacağından eminim.” Dedikten sonra sıkıntı ile evden çıkıp servise bineceği sokağa doğru yürümüştü. Telefonuna gelen mesaj bildirimin Emir’den olduğunu biliyordu. Bakmak gelmiyordu içinden ama akşam kendisinden istediği bilgileri sunmazsa neler olacağını bilemiyordu. Durakta beklerken bu saatlerde etrafta kimseler olmazdı. Birlikte geçirdiği günlerde bu saatlerde uyanır, ibadet ederdi. Şimdi her kendi ile kaldığı anda Allah’ı anıyordu. Yine böyle kendini Allah’ı anarken yanında duran kişiyi fark edince birden durdu. Öylece kendisine bakıyordu. Rahatsız olmamıştı ama hiçbir şey söylemeden yanından gitmişti. “Deli heralde” diye düşündü. Servise bindiğinde samimi olduğu arkadaşı Ferit ‘in yanında oturdu. Yine her zaman ki gibi uyuyordu. Uyandırma görevi Mehmet Said’e düşüyordu. Adı Ferit olmasına rağmen Tarık Akan’a karşı bir benzerliği olmadığı halde herke ona damat Ferit diye sesleniyordu. Cana yakın, fedakar, insanları kırmamaya özen gösterirdi. Bir den onun canlı bomba saldırısında öldüğünü düşününce bu vesveseden Allah’a sığınarak dua etti. Hala anlayamıyordu. Kendisine Allah sevgisini öğreten bu dünyada neler yapması gerektiğini öğreten birliğin neden böyle bir eyleme hazırlandığını bilemiyordu. Bir kere gördüğü Şeyh efendinin böyle bir karar almasına akıl sır erdiremiyordu. Limana doğru giriş yaptıklarında:

“Damat Ferit uyan artık! Geldik.”

“Molla ya bi beş dakika daha uyusam olmaz mı?”

“Evdeki yatağında değil birazdan uçaklarına uğurlayacağımız yolcularımızın olduğu yerdeyiz damat Ferit.”

  Tamam uyandım. İnsanlarla hiç ilgilenme havamda değilim. Ah bu sistem bizi böyle çalışmaya zorluyor. Çalışmayı sevmiyorum ki ben!”

“Ferit, farklı kültürler öğreniyorsun hem de hiçbir yere gitmeden, yeni insanlarla tanışıyor, herkesin ulaşmak istediği insanlara bir adım uzaktasın. Bunun için şükretmen gerekirken hayıflanıyorsun.”

“Yine konuşturdun mollalığını. İyi hoş söylediklerin ama ben bunlarla mutlu olmuyorum ki!”

“Şükretmediğin için mutlu değilsin. Tanıştığımız günden beri sana bunu söylüyorum. Ama dinleyen yok.”

“Zamanı gelince dinlerim molla.”

Mehmet Said’ ekiptekiler molla lakabını takmışlardı. Her hareketi, konuşması lakabına uyuyordu. Güvenlikten geçerken yeni güvenlik elemanlarını gördü. Birden Emir’in kendisine attığı mesaj geldi. Güvenlikten geçtikten sonra cebinde telefonu çıkarıp mesajı okumaya başladı. Kendisinden hangi güvenliğin nerde, ne zaman ne kadar süre ile durduğunu, ana girişte kaç kamera olduğu vb. bilgiler istiyordu. Terlediğini hissetti. Bu bilgileri nasıl elde edeceğini bilmiyordu. Yapacağı her hareket şüphe çekebilirdi. Gün boyunca kimseye belli etmeden Emir’in istediği bilgileri toplamaya başladı. Topladığı bütün bilgileri mesaj olarak Emir’e atıyordu. En son attığı mesajdan sonra:

“ Fotoğraf gönder, “ emri vaki mesajını görünce sinirlerine hâkim olmaya çalışarak:

“Farkındaysan çalışıyorum sana gönderdiğim bilgilere göre diğer adamalarına söyle onlar çeksin istediğin fotoğrafları,” yazarken yanına Damat  Ferit geldiğini fark ettiğinde telefonu cebine hemen cebine koydu. Bu davranışı Damat Ferit’in gözünden kaçmadı:

“Telefonu bu şekilde koyduğuna göre molla, bunun anlamı…”

“Hiçbir anlamı yok Ferit sadece sosyal medyadan bildirim gelmişti ona bakıyordum.”

“ Tabii canım bildirime bakıyordun. Şimdilik seni serbest bırakıyorum ama tüyo almaya elbette geleceksin yanıma işte o zaman bana anlatacaksın.”

“ Çok meraklı olmak iyi değil Ferit ama sen bu huyunu bir türlü yenemiyorsun. Nerde dedikodu orda sen. Sana kaç kere dedim gıybet etme diye ama beni dinleyen kim?”

“Aman be molla boş ver şimdi öğüt vermeyi. Aldığım istihbarata göre yeni biri başlamış yemek yediğimiz restorana hadi tanıyalım kimmiş bu kişi”

“Şu meşhur damat Ferit kimmiş diye seni bekliyordur kapıda…”

“Tabii canım benim burada kendimden önce ismim duyulur, vahşi cazibene kimse dayanamaz,” dediğinde Mehmet Said ‘i kolundan tuttuğu gibi yemek yiyecekleri restorana götürdü.

Ferit, son bir kez telefonun yansımasından kendine bakarak son bir düzeltme yaparken, Mehmet Said bu haline gülümsemekten başka bir şey yapamıyordu. Yemek sırasına girdiklerinde Ferit radarları açık vaziyette yeni kızı arıyordu. Mehmet Said sırası geldiğinde:

“Hangi yemekten arzu yemek isterseniz?” sesin doğru bakınca, göz göze geldiği kızı görünce olduğu yerde kaldı. Gördüğü gözler ona anlamsız biçimde baksa da birden geçmişe o fotoğrafı gördüğü gördü. İçinden Allah’ a hamd etti yaşadığı tevafuk için. Kendini o kadar kaptırmıştı ki:

“ Beyefendi karar verdiyseniz hangi yemeği yemek isterseniz, “ sabırsız bir ses tonuyla alel acele bir yemek alıp masaya geçti. Ferit:

“ Molla kıza âşık oldun galiba nutkun tutuldu.”

“Sende beni iyicene şıp sevdi yaptın ama Ferit. Sadece tanıdığım birine benzettiğim için isimliğine baktım o kadar.”

“Tanıdık mı peki?”

“İsim aynı ama tanıdığım kişi mi bilmiyorum. Neyse yemeklerimizi yiyelim vakit geçmeden.”

Ferit, Mehmet Said’in bir şeyler gizlediğini hissediyordu ama bir türlü soramıyordu. Her ne kadar konuşkan görünse de içine kapanıklığı vardı. Arkasını dönüp yemek veren yeni kıza baktı. Büyük ihtimalle bu kızla bir bağlantısı vardı Mehmet Said’in

Yemek molasından sonra zaman hızla geçmiş ama Mehmet Said  o gözleri unutamamıştı. Eve geldiğinde, Emir’in yanına uğramadan direk odasına geçti. Valizine yerleştirdiği defteri çıkardı. Günlük değildi tutuğu defter sadece kendine ait önemli gelişmeleri kaydediyordu. Fotoğrafı koyduğu sayfası açtı. hiç değişmemişti Rumeysa. Gözlerindeki o ürkek bakışın yerini daha güçlüyüm bakışı gelmişti. Onu tanımıyordu ama Allah tevafuk etmişse vardır bildiği diye aklından geçirdi. Onun gibi tanımadığı insanların ölmemesi için dua etti. Kapı vurulmadan içeri Ömer girdi:

“ Emir Bey seni çağırıyor.” Dediğinde Ömer’in yüzüne bakıp hiçbir şey demeden çağrıldığı yere gitti. Emir, arkası dönük bir şekilde duvara yapıştırdığı kusursuz planına bakarken:

“ Bugün verdiğim vazifeyi tam manasıyla yerine getirmedin? Seçildiğinden öğrendiğinden beri gönülsüz olduğunu anlıyorum. Senin de olmak isteyen birçok gönüllü varken neden senin seçildiğini de anlamış değilim. Ama bu görevi yerine getirmek zorundasın.”

“Allah’ın yarattığı masum insanları öldürerek mi Şeyh efendinin sana vaat ettiği cennete gitmeyi planlıyorsun.?”

“Onlar masum değil günahkar ve ölmeleri gerek. Şeyh efendi hakkında saygısızca konuşamazsın”

“Onların günahkar olduğunu yalnız Yüce Allah bilir. Şeyh efendiye gelince Allah’ın yarattığı kulların canını almakla daha iyi mi hissedecek?”

“Sen nasıl bir cesaretle bunları söylersin! Bu eylemin gerçekleşecek ve sende onların arasında olacaksın….” Diğer cümleleri duymadan odadan çıktı. Bu eylemin gerçekleşmemesi için polise gitme ihtimali yoktu. Eğer giderse kendide suçlanacaktı. Bir şeyler yapmalıydı ama ne bilmiyordu. Bu düşünceler uykusunu kaçırıyordu. Ev birden bire sessizliğe bürünmüştü. Emir’in bütün planlarını öğrenmesi gerekiyordu. Ama kendisine artık güvenmeyeceğini de eylemle ilgili bilgi vermeyeceğini de biliyordu. Onca masum insanın içinde Rumeysa’da dâhil kimsenin ölmesini istemiyordu. Allah diye zikretmeye başladı. Farkında olmadan kendinden geçerek rüyaya daldı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar