Kalemimden Hayat Bulan Bir Hikaye: Müzik Senin İçinde Akan Bir Nehir
Büyük binanın önünde durup içeri girmeden tekrar bakma ihtiyacı hisseti. Yanından geçen insanlar bir yere yetişme telaşından öylece binaya bakan kızı fark etmemişlerdi. Minyon denebilecek bir boyda kısa düz saçları ile dik duruşu ve giydiği etek takım kıyafetine bakıldığında bir plaza çalışanından çok öğrencisi hakkında veli ile görüşmek isteyen bir öğretmen gibi duruyordu. Derin bir nefes alıp plaza denilen o büyük binanın girmek için adımını attı. Kendisini güler yüzlü bir biçimde karşılayan güvenlik görevlisine kimlik kartını verdiğinde yerine aldığı ziyaretçi kartına karşılık kendisine uzatılan defteri imzaladı. Güvenlik görevlisi kartı okutup kapının açılmasından sonra ağır adımlarla etrafına hayran olmuş bir biçimde bakmaya başladı. Hissettiği koku ile kendini mutlu doğru bir yerde olduğuna inanmasına yetmişti. Klasik ve modern mimarinin içi içe olduğu bir şekilde tasarımı yapılmış olan lobide loş ışık ile aydınlanmış daha çok gün ışığının içeri girmesi sağlayan büyük pencereler asılmış kadife perdeler klasik bir görünüm olarak göze çarparken, oturulması için yapılmış mobilyalar ise bugünün tarzını yansıtmış bir uyum içersindeydi. Etrafındaki insanlar birbirinden şık biçimde giyinmiş ellerinde kahve bardakları ile belli bir şekilde kümelenmiş bir biçimde konuşuyorlardı. Alışık olmadığı bir yerdeydi ve kendini ilk defa bir yabancı buraya ait olmadığını hissetti. Lobinin ortasında kaybolmuş bir çocuk gibi ne yapacağını bilmeden duruyordu. Yanık şeker kokusu geldiği yöne baktığında yanında bir heykel gibi özenerek yontulmuş baştan aşağı bir güzellik abidesi denilecek kişi gülümseyerek ona sordu:
“
Yaklaşık on dakikadır sizi, izliyorum, öylece duruyorsunuz. Size nasıl yardımcı
olabilirim,” dediğinde kendine gelip burada neden olduğunu hatırladı:
“Özür
dilerim buraya girdiğimde yarattığı atmosferden etkilendim. Ben insan
kaynaklarından Mukadder hanımla bir görüşmem vardı. Nasıl gidebilirim,”
“ilk
defa gelen herkes bu atmosferden etkilenir ama zamanla farkına bile
varmıyorsun. Şuradaki asansörden 3. Kata çıkacaksınız, insan kaynakları müdürü
Mukadder Hanımla görüşmem var diye söylerseniz size yardımcı olurlar,”
“Teşekkür
ederim,” deyip ona gösterilen asansöre doğru yürüdü. 6. Katta bulunan asansörün
gelmesi için düğmeye bastı. Asansör ağır bir ritimle giriş katına doğru inerken
etrafına bakmaktan çok yere bakıp kendi kendine içinden konuşuyordu.
İstediği
bölümü kazandığında, babasının o surat ifadesine rağmen hayallerine doğru bir
adım atmıştı. Çevresindeki herkesin düşüncesine inat nasır tutan parmaklarına,
saatlerce yapılan alıştırmalara rağmen insanlara kendini anlatabileceğinin
hayalini kuruyordu. Evde, moral bozucu davranışları görmezden gelip her akşam
alıştırma yapmak için gittiği alt komşu Ali Bey ile birlikte her şeyi unutuyor
herkes bir gün beni anlamasını sağlayacağım diye düşünüyordu. Okul bitene kadar
bu umutlu düşünceye tutunarak babasının iğneleyici lafları, annesinin her
defasında söylediği sözleri, abisinin dalga geçmelerini görmezden geldi. Okuldaki
hocaları ona umutla bakarken bir gün kendisine edilen bu davranışlara güzel bir
cevap vereceğinden emindi.
Okul bitip diplomasını eline alınca en sevdiği ve
kendisine her zaman destek olan hocası ile birlikte yoğun bir çalışma temposu
içinde kendini ispatlama çalışmasına girdi. Kaydettiği videoyu internete
yüklediğinde büyük bir ihtimalle kendisini keşfedecek ve tanınmasını sağlayacak
konseri vermesini sağlayacak sponsor olacak kişiyi bekliyordu ama kendisini
keşfeden destek olabilecek o kişi karşısına çıkmadı. Vazgeçmedi her kesin artık kabullen kaybettin
yüz ifadesine inat yayınladığı her video da aynı sonucu almaya başladığında
evrenin kendisine bir işaret olduğunu anladı ve kendisini odasına kapattı.
Babası odasına girdiğinde:
“ O
kadar okudun, nasıl olur bilmiyorum ama bir şekilde b eve artık para
getirmelisin,” sözlerini duyduğunda ne diyeceğini bilemedi. Yeni mezun olmuş
hiçbir tecrübesi olmayan birine mesleğini icra etmesi için kim güvenip iş
verecekti. Okula gidip hocalarından yardım istemeyi düşündü ama sezon açılmış
herhangi bir ekibe katılmak için geç kalmıştı.
Babası ve abisi evde olmadığı bir gün kendini daha iyi hissedilmek için komşusu Ali bey’in kapısını tıklattı kapı açıldığında Ali Bey ona hiçbir şey demeden salona doğru gitmesini izledi. Uzun zamandır görmediği eski bir dostuna rastlamış gibi bakıyordu önünde duran piyanoya baktı. Sandalyeye oturup kapağını açtığında yine bir umut dolduğunu hissederek en sevdiği parçayı çalmaya başladı. Çaldığı her notada mutlu hissetmeye başlıyordu, müzik ile hissettiklerini anlatamaya çalışıyordu ama bunu anlayacak kimse yoktu etrafında. Ne kadar çaldığını bilmiyordu kendini müziğin içinde kaybetmişti. Bir damla yaş damladığında eline durdu. Veda etme, vazgeçme diyordu müziği ama elinden tutacak kimse olmadığından ne yapacağını bilmiyordu.
Şimdi, asansörün önünde ne ile karşılaşacağını
bilmeden bekliyordu. Kapı açıldığında bir önceki katta inen kişiye ait olan
parfüm kokusu burnuna geldiğinde hissettiği bu kişinin çok gizemli bir yapıya
sahip olduğuydu. “Nasıl insanlarla tanışacağım bakalım,” diye aklından geçirdi.
Asansörden indiğinde kendisine tarif edildiği şekilde insan kaynaklarının
bulunduğu ofise doğru gitti. Göz göze geldiği herkes onun ilk defa buraya
geldiğini kolaylıkla anlayabiliyordu. Ağırlıklı beyaz renkte döşenmiş olan
ofiste beyaz renge uygun olarak canlı olup olmadığını anlayamadığı çiçekler
yerleştirilmişti. Yoğun bir tempoda değil herkes işine odaklanmış bir şekilde
çalışıyorken, birilerine Mukadder Hanım’ın odasına nasıl bulabileceğini sorması
gerekirken kaybolmuş bir çocuk gibi etrafına bakıyordu. Sonunda tüm cesaretini
toplayıp kendisine en yakım masaya doğru ilerleyip sordu:
“Merhaba,
Mukadder Hanım ile saat 14.00’te bir görüşmem var,” dediğinde yüzüne hiçbir
şekilde bakmadan otomatik bir cevap verdi:
“
Soldan ikinci kapı Mukadder Hanım’ın Ofisi,” lobideki karşılaştığı kişinin
yardımı ile şu an karşısına çıkan kişinin davranışı arasındaki farka oldukça
şaşırmış ve yüzüne bakmaması onu oldukça sinirlendirmişti. Derin bir nefes alıp
öfkesini kontrol almaya başladığından emin olduktan sonra ofise doğru yürüdü. Kapısında
Mukadder Hanım’ın isminizi gördüğünde kapıya vurarak içeri girdi. Sade bir
şekilde döşenmiş insana ferahlık veren bir tarzda döşenmiş bir odaydı. İçeri
girdiğinde güler yüzle kendisini karşılayan asistan olduğunu düşündüğü kişi:
“Merhaba
size nasıl yardımcı olabilirim?”
“Saat
14.00’te Mukadder Hanım ile bir görüşmem vardı. İsmim Nisan Özçelik”
“Hemen
bakıyorum Nisan Hanım, evet bugün sadece sizinle bir görüşmesi var. Şöyle
oturun arzu ederseniz Mukadder Hanım toplantıda, bir şey içmek ister misiniz?”
“Teşekkür
ederim,” gösterildiği yere oturup beklemeye başladı. İş ilanını gördüğünde
şirket içerisinde neden bir piyanist aradıklarını düşünmeden ilana başvurmuştu.
Şimdi düşünüyordu, aklından tek bir şey geçiyordu. Bu şirkette çalışan yönetim
kurulu üyelerinin birinin çocuğuna özel bir piyano dersi verebileceğini ve
kendisinin bir şirket çalışanı olarak gösterebileceklerini düşündü. Bir insana sıfırdan
piyano çalmasını öğretebileceğini nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyordu.
Umutsuz olduğunu düşündüğü bu düşünceden düşünmemeye çalıştı. Özgeçmişini
okumuşlar ve ona göre kendisini çağırdıklarına emindi. Ne ile karşılaşacağını
bilmeden Mukadder Hanım’ı etkileyip bu işi almalıydı. Aklından bu düşüncelere gidip
gelirken:
“Nisan
Hanım, Mukadder Hanım sizi bekliyor,” gülümseyerek söylediğinde umut dolu bir
hisle içeri girdi. İsminden dolayı tecrübeli ve yaşı büyük biri ile konuşmayı
beklerken karşısına çıkan kişi, kendisinden en fazla iki yaş büyük biri gibiydi.
Klasik bir iş kadını kıyafeti yerine beyaz bir tişört ve mavi bir kot giymişti.
Ayakta gülümseyerek Nisan’a bakıyordu. Şaşkınlığını yüz ifadesine o kadar
yansıtmıştı ki konuşmaya nasıl başlayacağını unutmuştu bu durumu anlayan Mukadder
Hanım:
“
Merhaba, Nisan Hanım öncelikle rahat olabilirsiniz, ismimden dolayı
beklediğiniz bir türde kişi çıkmayınca sizin yüzünüzde oluşan ifadeye alışkınım
diyebilirim. Dediğim gibi rahat olabilirsiniz hazırsanız başlayalım,” dediğinde
kendinden emin bir şekilde masasına oturup yüzü ciddi bir ifadeye bürünüp
masasında duran kâğıtlara baktıktan sonra Nisan’a doğru dönüp:
“Başvurduğunuz
pozisyon için herhangi bir genel bir bilginiz var mı Nisan Hanım?”
“
yönetim kadrosundaki bir yöneticinin çocuğuna piyano çalmasını öğretmek diye
düşünüyorum, çünkü ilanda sadece konservatuar mezunu bir piyanist arandığını
gördüm,”
“Duyduğunuzda
sizi çok şaşırtacak bir iş teklifi sunuyorum size Nisan Hanım. Eğer işi kabul
ederseniz kendisi ile bizzat tanışacağınız yönetim kurulu başkanımız var,
personelinin mutlu bir şekilde çalışmasına inanılmaz derecede önem veren biri.
Yönetim kurulu başkanımız, geçen gün ana ofiste gezerken çalışanların hiçbir
şekilde gülmediğini çok ciddi bir biçimde çalıştığını fark edip genel bir anket
yaptırdığında çoğunluk mutlu bir şekilde çalışmadığını söylemiş. Bu cevaptan
yola çıkarak çalışanlarımız çalışırken nasıl mutlu hissedeceği üzerine
araştırma yaptığımızda sonuç müzik olarak çıktı. İlk önce bir radyo kanalı ile
anlaşmayı düşündük ama çalışma tempomuzu düşündüğümüzde bu pek uygun olmadığına
karar verdik. Araştırmalarımız sonucu en kararın canlı müzik olacağını düşündük
ve ana ofiste çaldığınız zaman herkesin duyabileceği bir yere piyano
yerleştirdik. Aynı ofis personelimiz çalışma saatleri içerisinde çalışıp piyano
çalacaksınız. Çalacağınız besteler sayesinde personelimizden daha iyi bir verim
almayı planlıyoruz,” ciddi bir ifadesi yumuşamış insanın içine umut hissi veren
gözler ile bakmaya başlamıştı.
Nisan ilk başta ne cevap
verebileceğini bilemedi. Sahne deneyimi yoktu, topluluk önünde hiç çalmamış ve
şuan ciddi bir anlamda para kazanması gerekiyordu. Kendisini seçmelerindeki amacı anlamıştı
profesyonel bir piyanist bu tarz bir işi kabul etse bile çok pahalı olacağını,
emekli olmuş bir piyanist ise istedikleri gibi olmayacağını anlamıştı. Eğer bu işi
kabul ederse topluluk önünde çalma deneyimi olacaktı ve asıl işini yapana kadar
kendini geliştirme şansı da olacaktı. Müziğini anlayıp anlamayacaklarını
bilmiyordu:
“Tamam, bu işi kabul ediyorum.
İşleyiş nasıl olacak? Herhangi bir çalma listesi olacak mı?”
“ Bu konuda sizi tamamıyla ile
özgür bırakıyoruz. Siz ne çalmak isterseniz, yeter ki müziğinizi dinleyen
çalışma arkadaşlarımız mutlu hissetmelerini sağlasın. Pazartesi günü işe
başlayabilirsiniz, gerekli evrakları da tamamlamış olursunuz.”
“Teşekkür ederim. Umarım kendimi
sizlere kanıtlayabilirim.”
“Ana ofise gidelim hem
kullanacağınız piyanoyu hamda çalışma ortamınızı görürüsünüz,” diyerek kapıdan
beraber çıktıklar. Mukadder Hanım’ı gören herkes belli bir saygı ile selam
veriyorlardı. Etki gücü yüksek olduğu her halinden belliydi. Ana ofise
girdiğinde büyük bir konser salonuna girmiş gibiydi. Nizami bir biçimde
yerleştirilmiş her masada bilgisayar başında buluna kadın erkek karışık
çalışanlar ciddi bir biçimde çalışıyorlardı. Çok fazla bir gürültü olmadığından
piyanonun sesi rahatlıkla herkes tarafından duyabilecek bir akustiği sahip bir
alandı.
Piyanoyu gördüğünde gözlerine
inanamadı. Ağırlıklı beyaz rengin hâkim olduğu bu alanda siyah incisi
denebilecek bir renkte, sınırlı sayıda üretilmiş, her piyanistin bir gün çalma
hayali ile olduğu dünyaca ünlü piyano markası karşısında duruyordu. Bir şey
demeden piyanonun tuşlarına dokunduğunda akaortunun önceden yapıldığını anladı,
birden piyanonun başına geçip çalarken kendini çok mutlu hissettiği Yurima’nın
Rivers Flows İn You adlı parçayı çalmaya başladı. Ne yanı başında duran Mukadder
Hanım ne de ofiste çalışanları dikkat etmeden çaldığı müzikte kaybolmuştu.
Çalmayı bitirip dünyaya döndüğünde herkes meraklı gözlerle ona bakıyordu. Artık
doğru yerde olduğuna inanıyordu.
Şirket binasından çıktıktan sonra pazartesi günü için ne çalabileceğini düşünmeye başlamıştı ama genel olarak nasıl bir tepki ile karşılaşacağını bilmiyordu. Müzik ile anlatmak istediklerini anlayıp anlamadıklarını zaman gösterecekti.
not:
Nisan'nın çaldığı piyano parçasının dinlemek isterseniz https://youtu.be/7maJOI3QMu0
Yorumlar
Yorum Gönder