Kalemimden Hayat Bulanlar Bölüm 3: Seni Birisi Sevecek Ama O Ben Değilim
Sabah uyandığında bugün orada piyano çalacağı son iş günüydü. Önceden başvuru yaptığı orkestra ekibinin seçmelerine katılmış ve sonunda kabul edilmişti. Sonbaharda başlayacak olan turneden önce ekiple birlikte yoğun bir tempoda çalışacağı bir programı vardı. İnsan kaynakları ile daha önceden bu konuyu konuştuğu için nasıl bir yol izleyeceğini biliyordu. Orkestraya kabul edildiği kesinleşince onlardan kabul edilip orkestra üyesi olduğuna dair bir kâğıt almıştı ve bugün insan kaynaklarına verecek ve buraya veda edecekti. Hayallerine bir adım daha kavuştuğu için mutluydu ama nedense garip hüzün hissediyordu. En zor zamanında bu işi bulmuş kendi mesleğini icra ederek para kazanmak onu mutlu etmişti ama yine de o hüznü içinden atamıyordu.
Yolda
giderken, seçmelerde kendisini dinleyen orkestra şefinin ne kadar genç olduğunu
düşündü. Kendisinden en fazla beş yaz büyük olacağını tahmin ettiği gibi bu
genç yaşında büyük bir orkestrada şef olmak için çok eğitim almış tecrübe
sahibi olması gerektiğini düşündü. Erken yaşta yeteneği keşfedilmiş birisi ise
hayatı boyunca güzel sanatlarda eğitim almış olup duyulan güven sayesinden bu
orkestra ona emanet edilmişti. Adı yeni duyulmuş bir orkestra olmasına rağmen
müzik seven herkes tarafından biliniyordu. Tamamıyla genç müzisyenlerden oluşan
ekipte herkesin müziğe olan tutkusu çaldıkları bestelerle dinleyen herkese
hissettiriyordu. Nisan, piyanoya geçtiğinde onların çalması istediği parçayı
söylemelerini beklerken orkestra şefi:
“Seni
çalarken en derinden etkileyen şarkıyı çalmanı istiyoruz.”
“
Bu aralar dinledikçe beni sözleri beni çok etkiyen popüler bir şarkı var piyano
versiyonunu çalmak istiyorum.”
“Seni
dinliyoruz.”
Kabul
edilme beklentisi olmadan şarkıyı çalmaya başladı. Şarkıyı dinlediği ilk andan
itibaren piyanoda nasıl çalabileceğine dair pratik yapmış ve şuan tam ruhunu
yansıtacak şekilde çalmıştı. Parça bittiğinde, herkes onu alkışlamış ve
orkestraya hoş geldin diyerek onu kabul etmişlerdi.
Bu
düşüncelerle birlikte ana ofise her zaman ki gibi erken girmişti. Piyanonun
başına geçmeden önce taze kahve demleyip içmek istedi. Ofisin bir köşesine
kurulmuş olan kahve masasında, kahveye dair her şey mevcuttu. Süzme kâğıdının
içine gerekli miktarda kahveyi koyduktan sonra düğmeye basıp kahvenin
demlemesini bekledi. Ne kadar vakti var diye saatine baktığından parfüm kokusu
burnuna gelmiş ama onun taktiğini uygulayarak görmezden gelmişti. Kahvesini
fincana doldurduğu gibi piyanonun başına geçti. Kahvesinden bir yudum alıp nota
defterinden bugün çalacağı parçalara göz gezdirirken veda olarak hangi parçayı
çalacağını düşünüyordu. Kahvaltı salonuna gitmeyip orada oturduğunu görünce
neden gitmediğini merak etmedi. Ona olan ilgisi kafasında tamamıyla bitirmiş,
bir şey hissetmediğine ikna etmişti kalbini. Sadece bir anlık kendini onunda
aynı duygular beslediğini düşüncesiyle kandırmıştı. Ama artık hepsi bitmişti ve
hayatında müzikten başka bir şeye yer almasına izin vermeyi düşünmüyordu.
“Acaba
yarından sonra benim gelmediğimin farkında olacaklar mı?” diye düşünmeden
edemedi. Nihayetinde kimse ile muhabbeti olmamış sadece piyano çalmıştı. Burada
sahne korkusunu yenmiş tek başına piyano çalarken nasıl davranacağını
öğrenmişti. Sadece klasik müzik değil popüler parçaların piyano versiyonunu
çalmış bir nebze olsa kendisine eşlik edenler olmuştu. Onun orada olup
olmadığının farkında mıydılar bilmiyordu. Bilgisayar ekranına o kadar
odaklanmış durumda oluyorlardı ki bazen boşuna çalmış gibi hissediyordu. Müziği
ile onlara ulaşmış olmayı diliyordu ama bunun cevabını öğrenemeyecek onların
hafızasında silik bir hatıra olarak kalacağını düşünüyordu.
Buraya
geldiğinde çaldığı ilk parçayı çalamaya başladı. Onca geçen zamandan sonra daha
iyi çaldığını, yeteneğinin daha iyi olduğunu anladı. Kendini çaldığı müziğe o
kadar kaptırmıştı ki ana ofisteki herkesin sessizce onu dinlediğini sonradan
fark etmiş, heyecanını bastırarak çalmaya devam etmişti. Herkes ona bu şekilde
bakarken heyecandan notaları şaşırıp yanlış çalmak yerine daha iyi bir
performans sergilemeye başlamış bunu müziğine yansıtmayı başarmıştı. O bile
dikkatli bir biçimde izlediğini fark etmişti.
Ciddi
bir ifade ile izlediği halde aklına birden bire gülümsemesi gelmişti. O
gülümsemeye âşık olup üstüne hayaller kurup ona nasıl ulaşabileceğini düşünüp
kendini kandırmıştı. Aşk böyle bir şeydi. Yapmam dediğiniz her şeyi gözü kapalı
bir şekilde yaptırırdı insana. Anlaşıldığını, aynı duyguları paylaştığını, bir
şekilde adım atacağını düşünmüştü. Gerçek hayat bu şekilde değildi. Her insanın
hayal ettiği gibi olmadığını göstermişti hayat. Dersini almış bir şekilde bir
sonraki adımını nasıl atacağını öğrenmişti. Şu an bakışları bile artık ona bir
şey ifade etmiyordu. Nazım Hikmet’in dediği gibi: Şimdi artık sende herkes
gibisin,” kalbinin ona karşı artık bir hissetmediğine üzülmedi. Ve artık ona
veda edeceği parçayı çalmanın zamanı gelmişti.
Şarkı çalmaya başladığında yanında kemanla
eşlik eden birisi olsaydı daha anlamlı olacağını düşündü içinden. Anlayıp
anlamayacağını bilmeden ona veda ediyordu.
Gülümsemesini gördüğünde ona âşık olan kalbi, onunla ilgili kurduğu
hayaller, onun kalbine ulaşamadığı için özür diliyordu. Şarkının sonunda ise
ona karşı son cümlesini söylemişti: “
Seni birisi sevecek fakat o ben değilim,” yüzüne bakarak çalmayı istemişti
ama cesaret edip bakamamıştı. Parçayı bitirdiğinde bir süre öylece durdu ne
yapacağını bilmeden. Ağlamak istiyordu ama burada herkesin önünde değil,
yorganın altında ağlayacaktı.
Herkes sessizce ona bakıyordu. Bir şeyler
söylemek istiyordu fakat söylemek istediği her şey boğazında bir düğüm
biçiminde kalmıştı. Bir den onun elinde bir çiçekle kendinse yaklaştığını
gördüğünde ayağa kalktı, yanına geldiğinden ister istemez onun kokusu çekmekten
kendini alamadı. Çiçeği uzattığında:
“Bugün
buradaki son günün olduğunu dün öğrendik. Sen burada piyano çalana kadar hiç
birimiz klasik müzik hakkında bir şey bildiğimiz yoktu. Stres altındayken hiç
anlayamadığımız parçaları çaldığında bile bu şarkı acaba hangi müzisyene ait
diye internette araştırmamıza sebep oldun. Yeri geldi hepimizin dinlemekten zevk
aldığı parçayı piyano versiyonunu çalıp iyi hissedip sana eşlik etmemizi
sağladın. Yerine başka bir piyanist gelse bile senin yerini doldurmayacağına
emin olabilirsin. Katıldığın orkestranın burada olacağı ilk konserine ekipçe
seni desteklemeye geleceğiz. Her ne kadar bizimle muhabbetin olmasa bile çaldığın
her parça ile senin nasıl biri olduğunu içinde yaşadığın fırtınayı nasıl
dizginlediğini anladık. Hayatında hayal ettiğin her şey gerçek olsun. “
“Benim
olan güzel düşünceleriniz hepinize ayrı teşekkür ederim. Okuldayken sahne
korkumu sizin sayenizde yendim. Kimsenin müziğimi anlamadığımı düşünürdüm ama
bugün buradan ayrılmanın hüznü, gerçekleştirmek istediğim hayallerime bir adım
atmanın mutluluğu var. Buradaki herkesi benim için hayatımdaki anlamı ayrı.
Evet, yapım gereği çok konuşkan bir insan değilim ama beni müziğimle anlatmış
olmak beni çok mutlu etti. Teşekkür ederim.”
Alkışlar eşliğinde ana ofisten
ayrıldığında insan kaynaklarına gidip çıkış belgesini alıp asansöre doğru
yürüdü. Kendini iyi hissettiğine dair kandırmıyordu. Koyla bir şekilde buradan
ayrılacağına ikna etmişken, koskoca hüzün kalbine gelip oturmuştu. Asansöre
binip tam kapı kapanacağı sırada, bir el kapının kapanmasına engel olup içeri
girdi. Nisan elinde çiçeğiyle asansörün aşağı inmesi bekliyor kalbinin neden
hızlı çarptığını bir türlü anlayamıyordu. Göz göze gelip yan tarafına
geçtiğinde:
“ Beni sevecek olan kişinin sen olmasını
istiyorum.”
Yorumlar
Yorum Gönder