Mavi Şemsiyeli Kız Bölüm 4
Odasına
girdiğinde bilgisayarından üniversitenin web sitesine girdi. Yetenek sınavına
başvuru yapmış olan öğrencilerin birbirini bir nebze olsun tanıması için oluşturduğu
sohbet bölümüne girdi. Herkes seçtiği takma isimle sohbet etme imkânı
buluyordu. Karbon kopya adını seçmişti kendisine seçtiği bütün isimler önceden
seçildiği için kitaplığında gözüne çarpan kitap ismini yazmıştı takma isim
kısmına. Sohbet çoktan koyulaşmıştı, kahvaltı sofrasına oturmasaydı muhabbete
katılabilecekti. Şimdi konu ne üzerinde
gidiyor diye bütün muhabbeti baştan okuma okumak zorundaydı.
Muhabbette
olan herkes, idol olarak benimsediği yönetmenler daha iyi olduğuna dair
yazışmalar en çok okudukları arasındaydı. Okumaya devam ettikçe sohbetin hep
aynı yönde gittiğini görünce, sıkılmaya başladığını hissetti. Kısır döngü
içerisinde olan hiçbir şeyi sevmezdi.
Yazılanlardan sadece bir mesaj ilgisini çekmişti. Çevrimiçi olup
olmadığına baktı. Evet, hala sohbet bölümündeydi. Hemen yazmaya başladı:
“
Sohbet bölümünde yazılanlara okuduğumda bu okula girmek isteyen öğrenci
adaylarının ilham aldığı kişilerin fikirlerinden yola çıkıp kendine özgü bir
yol çizmesi gerekirken aynı yolda yürümeyi tercih ettiğini görmek, gelecek
nesilde sanat dünyasının özellikle sinema sektörünün kısır bir döngüye
dönüşeceğini gösteriyor.”
Yazıp
gönderdikten sonra bekledi. Okuyanlar kendince cevap vermeye başlamışlardı.
Türk insanın en belirgin özelliğiydi buydu işte. Lider olarak gördüğü insana
dair bir laf edildiğini duyduğu anda elinden geleni ardına koymazdı. Erkan, hiçbir şekilde isim ya da benzeri bir
şey yazmadan aklından geçenleri yazmıştı. Beklediği cevap gelmeyince sohbetten
çıktı. Demek ki o da diğerleri gibi düşünüyordu. Çalışma masanın çekmecesinde
not defterini çıkarırken gelen bildirim sesine duyunca bilgisayarına baktı. Farklı
bir sohbet kanalına olan bir davet gönderilmişti, merakına yenik düşüp
bağlantıya tıkladı. 6. Kişi olarak 5 kişinin bulunduğu bir sohbet odasıydı.
İsimlere baktığında hiç birini tanımıyordu.
Adının Ay Hırsızı olduğunu gördüğü yazmaya başlamıştı:
“
Merhaba, sohbete katıldığın için
teşekkür ederim öncellikle. Arkadaşlarım ve ben yazdıklarını görünce bizim gibi
düşündüğüne karar verdik. İnsanlara anlatmak istediklerimiz var. Bunu teorik
olarak bunu sinema üzerine hangi okulda okursan oku öğrenebilirsin ama biz
yaşayarak öğrenmek istiyoruz. Kadromuzda sadece bir yönetmen eksik, bize
katılır mısın?”
Erkan,
yazılanları okuyunca şaşırmıştı. Üye olurken
herkes gibi takma adla üye olmuş bir kitabın adını üye ad olarak seçmişti. Net
bilgiye nasıl ulaştıklarını merak etmişti:
“Merhaba, neye dayanarak sizin gibi düşündüğüme karar
verdiniz ve yönetmen olmak için okumak istediğimi nasıl anladınız? Sonuçta
takma bir isimle net bir bilgi bulunamaz.”
“
Her ne kadar kendinle ilgili bir şey paylaşmadığını düşünüyorsan yanılıyorsun.
Bilgi kaynağı dediğimiz bir internet gücü var elimizde, sohbet odasında
yazdıklarını ele alırsak profilinde paylaştıklarından yola çıkarak senin
hakkındaki bütün gerçeklere ulaşabilirim. Kısa bir araştırma ile ki bu sadece
15 dakika sürdü senin aradığımız yönetmen olduğuna ekipçe karar verdik ve
aramıza katılmanı istiyoruz.”
Ne
yazacağına karar verememişti. Ay Hırsızı adındaki kişinin yazdıklarından
etkilenmişti. Ekip dediği herkes çevrimiçiydi ve hepsi ondan bir yanıt
bekliyordu. Hafif bir esintiyle sallanan
rüzgâr çanına baktı. Hepsinin amacı aynıydı. Bu sektörde alaylı olarak anılmak
yerine bu işin okulu okumuş diye anılmak istiyordu. Aslında sinema okuyarak
değil yaşayarak öğrenilmesi gereken bir meslekti. Bu teklif hayır denilmeyecek
kadar cezbediciydi. Sonunda kararını
vermişti:
“Bu
ekibe katılmak istiyorum. Neden evet dediğimi inanın bende bilmiyorum. Sonuçta
ne siz beni ne ben sizi tam anlamıyla tanımıyorum. Zamana bırakarak umarım iyi
bir ekip olacağımızı düşüncesiyle bu yola çıkmak istiyorum.”
“Bu
kararınla ekibe katıldığın için teşekkür ederim. Ekipte herkes birbirini çok
iyi tanımıyor. Zamanla birbirimizi tanıyacağımızdan eminim. Yarın sonuçlar
açıklanacak sınavın nasıl olacağına dair bilgin var. İşte bu sebeple sınava
kâğıtlarımız giriş kâğıtlarımız verildiği gibi konuyu verip belirtilen sürede
sınavı vermemizi isteyecekler. Yetenek sınavında geçen senelerde verilen konulara
baktığımda birbirinden farklı temalar istediklerini gördüm. “
“Bu
okulda okuyan bir arkadaşım var son sınıf bu sene onun duyduğuna göre konu
kısmını öğrenci adaylarına bırakacaklarmış ne kadar doğruysa bilmiyorum.”
Ekibe
dâhil olduktan sonra herkesin çenesi birden açılmıştı. Farklı fikirlerden söz
ediliyor, neler yapılabileceği hakkında bir şeyler söyleniyordu. Daha şimdiden
bu ekiple çalışacağı için mutlu hissetmişti:
“Bence
burada konuşmak yerine yüz yüze görüşmeliyiz. Eğer size uyarsa hepimizin rahatlıkla
gelebileceği bir yerde buluşalım derim.”
“Katılıyorum.
Herkese en yakın yer okul değil mi? Okulun etrafında muhakkak oturabileceğimiz
bir yer vardır.”
“
Şimdi saat 12.00, 14.00’ te herkes okulun bahçesi diyorum. Uyar mı?
Erkan
ile birlikte ekipten herkesten onay mesajı gelmişti. Hiç tanımadığı insanlarla
karşılaşacağı için anlayamadığı bir biçimde heyecanlı hissediyordu. Yetenek
sınavına girme hakkı kazandığında da bu durumda olacaktı. Şimdiden tecrübe
etmek iyi olacağını düşündü. Bilgisayar masasından kalkıp ne giyeceğine karar
vermek için giysi dolabına doğru gitti.
Alışılmışın dışında bir tarzı yoktu. Ancak ilk izlenim önemliydi.
Sonuçta yönetmen olarak onu seçmişlerdi.
Çalışacağı ekibin karşısına kendine güvenen bir durumda çıkmalıydı.
Pencereden dışarı baktığında sonbaharın en güzel havalarının yaşadığı günlerdi.
Güneş çok aşırı sıcak değil hafif bir rüzgâr eşliğinde seyrediyordu.
Dolabındaki kıyafetlere baktığında en sevdiği mavi kotu ile beyaz tişörtünü
giymeye karar verdi. Üstünü giydikten sonra dolabındaki boy anasına bakarak son
bir eksiklik olup olmadığına baktı. İyi göründüğüne ikna oldu. Çantasına
gerekli eşyalarını koyduktan sonra odasından çıktı kapıya doğru giderken:
“Anne,
yürüyüşe çıkıyorum. Ne zaman gelirim bilmiyorum geç kalırsam haber veririm .”
seslendi annesine cevabını beklemeden dışarı çıktı. Biliyordu ki annesinin kılı
kırk yaran sorularıyla zaman kaybedecekti.
Saatine baktı, zamanı vardı. Yolunu uzatıp yürüyerek gitmeye karar
verdi. Bu güzel havaların tadını çıkarmalıydı.
Merdivenlerden
koşar adım inmiş apartman kapısını açıp hızla dışarı çıkmıştı. Sonbaharın
kendine has temiz havayı içine çekti. Güne az da olsa kötü başlamış olsa bile
havayı içine çekince daha iyi hissetmişti.
Her sokağa çıkışında olduğu gibi apartmanın bahçesinde olan kavak
ağacına selam verdi. Kavak ağacı, sonbahara inat diğer ağaçlara göre daha yavaş
yaprağını döküyordu. Sanki herkese inat gibi ben yaş aldıkça genç oluyorum
diyen insanlar gibiydi. Sokakta yavaş adımlarla yürümeye başladı. Yere düşen
yapraklar, az sayıda yaprağı kalmış ağaçlar insana hüzün veren bir görüntü
oluşturuyordu. İnsanlara göre sonbahar bir hüzün mevsimiydi. Erkan’a göre sonbahar aslında yeniden doğuşu
anlatan bir mevsimdi Yürüyerek geçtiği yollarda nedense hiç çocuklara rastlamamıştı.
Çocukken daha fazla sokakta oyun oynayabilmek için annesine yalvardığı günler
geldiğinde aklına elinde olmadan gülümsemişti. Bir zamanlar oyun oynadığı
parkın yanından geçti. Çok fazla oyun oynayan çocuk yoktu. Bebek arabaları ile
oturan annelerin ellerinde telefon varsa çocukların elinde de tablet
vardı. İstanbul’un değişmeyen sokakları
olduğu halde artık eskisi kadar sokakta oynayan çocuklara rastlayamıyordu. Her
apartmanın girişinde tünemiş çocuklar ellerinde cep telefonlarıyla kendilerine
ait bir dünya yaratmışlardı. Bu durum herkese normal olarak gözükmeye
başlamıştı. Artık çocukları susturmak kendilerine zaman ayırma düşüncesiyle
telefonu hemen veriyorlardı. Not defterine iletişim eksikliği altında yazdığı
notlara ekledi:
“
İnsanlar arasında olan bu iletişim eksikliğinin sebep olan sosyal medya
durumunu araştır,
“
Geçmişte yaşanan çocukluk ile şimdiki çocukluk evresini anlatacak şekilde
araştırma yap ve kurgula,
Filmin
anlatılmak istenen noktayı azami kaç dakika sürede anlatabileceğini senaryo eline
geçtikten sonra ayarla,
İyi
bir senarist bulduğunda aklından geçenleri net bir şekilde ifade ederek anlat.”
Maddeler
halinde yazdıktan sonra etrafına baktı. Otobüs durağına gelmişti. Saatine baktı
bu kadar hızlı geldiğine inanamamıştı.
Durağı es geçip yolunu biraz daha uzatarak caddeye girdi. İnsanlara
baktığında herkesin bir yere yetişme telaşı gözünden kaçmadı. Yetişme telaşına
inat daha adımlarını yavaşlattı. Zamanın hızlı akmasına değil yavaş akması için
yavaşladı. Yaprakları dökülen ağaçlardan
çok binalarla çevrili olan bu caddede insanlara yüzlerine bakarak yürümeye
devam etti. Gördüğü her şeyi filme alan bir kamera gibi düşündü. İnsanların
kafası eğikti. Bu eğiklik utangaçlıktan değil, esir oldukları cep telefonları
yüzündendi. Konuşma denilen bir şey kalmamıştı insanlar arasında…
Yavaş
adımlarla gittiği halde sonunda huzur bulabileceği parka ulaşmıştı. İstanbul’un
nadir sayılan yeşil alan bölgelerinden biriydi burası. Kuşların yuva
kurabildiği ilkbahar ve sonbaharda muhteşem bir görüntüyü cep telefonuyla bir
daha unutmamak için fotoğrafını çekti. Yavaş adımlarla yürüdüğü yol boyunca
eksik olan tek şey müzikti. Telefonun kulaklığını takıp kendini rahatlatan
sözsüz müzik listesinin olduğu listesinden rastgele bir şarkı seçti.
Melodilerin kulağına gelmesiyle daha iyi hissetmeye başlamıştı. Havanın güzel olmasına rağmen parkta fazla
kişi yoktu.
Yürümeye
devam ettiği sırada, bankta oturan siyah kapri ve tişörtten oluşan kısa saçlı
başında şapka buluna bir kız dikkatini çekti. Herhangi bir şey ile
ilgilenmiyor, sadece etrafına öylece bakıyordu. Yanından geçerken rahatsızlık
vermemek için bakmadan yoluna devam etti. Kızın orada hala oturup oturmadığını
merak ediyor ama arkasına bakmayı tercih etmeden yoluna devam ediyordu. İlginç
bir insana benzediğini düşündü. Hiçbir
şey ile ilgilenmeden öylece oturması tuhafına gitmişti. Çok dikkatli bakmadığı
için sadece tahminde bulunuyordu. “
görme engelli olabilirdi”, diye düşündü ama yanında herhangi bir biçimde baston
görmemişti. Neden bu kadar ilgisini çektiğini anlayamadı.
Merdivenlerden
inerken birden kendi ayak sesi dışında başak bir ayak sesinin çıkardığı sesi
duydu. Yol vermek için kenara çekildiğinde yanından hızlıca biri
geçmemişti. Onunla birlikte aynı ritimle
merdivenden iniyordu. Çok önemsemeden
yoluna devam etti. Parkın sonundan sola
doğru gittiğinden okulun bulunduğu ana caddeye doğru çıktı. Parkta yavaşlayan
zaman buraya gelince birden bire hızlı akmaya başlamıştı. Saatine baktı,
adımlarını biraz daha hızlandırarak yürümeye devam etti. Birisi onu takip
ediyormuş hissini bir türlü içinden atamıyordu. Takip edilip edilmediğini
anlamak için aklına bir yol geldi. Yolun ilerisindeki büfeden su almak için
ilerledi. Su içerken etrafına bakacak takip edilip edilmediğinden emin
olacaktı. Neden böyle bir hisse kapıldığını anlamıyordu. Su içerken etrafına bakmayı ihmal etmedi.
Görünürde takip edecek bir kimse yoktu. Çevredeki herkes kendi âlemindeydi. Suyu çantasına koyup yoluna devam etti. Okula
ulaşmasına az kalmıştı. Kazanırsa her gün bu yolu gidip geleceğini düşünerek
mutlu hissetti. Hayallerini gerçekleştirmeye
sadece bir gün kalmıştı. Okulun kapısından içeri girdi. Hafta sonu olmasına
rağmen bahçesinde öğrenci olduğunu düşündüğü insanlar vardı. Bütün ihtişamıyla beyaz renkli bina
karşısında duruyordu. Buranın tozunu yutmalıydı. Bambaşka bir dünyaya adım atmış gibi
hissediyordu. Giriş kapısına yakın herkesi görebileceği bir banka oturdu. Su
şişesinden bir yudum daha içti. Buluşacağı ekipteki kişilerin yüzlerini
bilmiyordu. Nasıl birbirlerini tanıyacaktı. Okula giren kişilere dikkati
bakmaya başlarken yanına biri oturdu. Kim oturduğuna baktığından şaşkınlığını
gizleyemedi. Parkta gördüğü kız yanı başında oturuyor kendine bakıp
gülümsüyordu:
“Merhaba
sen Karbon Kopya olmalısın. Beraber çalışacağımız ekipten senarist İpekli Mendil”
“Merhaba
İpekli Mendil, şaşkınlığımı mazur gör ama seni parkta bankta oturduğunu
gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam beni
tanımanız için herhangi bir fotoğraf paylaşmadım ben olduğumu nasıl anladın?
“Hislerime
güvendim diyebilirim. Ekipteki olan herkesle az çok bir konuşma durumum oldu.
Konuşmalardan kimin nasıl bir fiziksel yapıya sahip olabilir tahmin
edebiliyorum. Parkta seni gördüğümde bu Karbon Kopya dedim ve seni takip etmeye
başladım. Yazdığım senaryolarda
insanların doğal tepkilerini aktarmaya çalışırım. Evet, yanına gelebilirdim ama
seni takip edersem nasıl bir duygu durumunu yaşayacağını merak ettim. Takip
edildiğini hissetin bunu adımlarından anladım. Hatta su içtiğinde etrafına daha
dikkati bakabilseydin karşı kaldırımda beni görebilirdin.”
“Gerçekten
şaşırtıcı bir insansın. Bir insanı yazdıklarından nasıl bir insan olduğunu anlamak
ve gözlem gücünün çok iyi olması bir senaristte aranan özellikler, peki hayal
gücün ne durumda?
”
Hayal gücü, en önemli unsurlardan biri sonuçta televizyondaki dizilere
baktığımızda klişe diyebileceğimiz senaryolar yazılıyor. Eğer okulu kazanırsam
nasıl bir eğitim göreceğimi merak ediyorum doğrusu çünkü belli bir kalıba
girecek bir insan değilim. Yazacağım her senaryo diğerinden farklı olacağı
kesin. Sen anlat bakalım Ay hırsızı sende bir şey görmüş ki yönetmen olarak
katılmanı istedi.
“
Bunları hep beraber bir şeyler içtiğimizde konuşsak? Hepimiz bir arada
olduğumuzda anlatmak daha kolay olacaktır benim için. Aslında senaryo konusu
açılmışken aklımda geçen bir fikir var bana yardımcı olur musun?” dediğinde
çantasında not defterini çıkartıp en son yazdığı notlar hakkında sayfayı İpekli
Mendil’e gösterdi:
“
Son yıllarda sosyal medyanın hayatımızın çoğunu kapladığı için insanlar
arasında olan iletişim eksikliği hakkında kısa bir film yapmak istiyorum.
Gözlem yaptığım yerler, filmin nasıl bir mekânda çekileceği vb. her şeyi
düşündüm sadece kâğıda dökmedim. Tek
kalan eksik senaryo bu konuda bana yardımcı olabilir misin?”
“
Günümüzü anlatan güzel bir konu seçmişsin. Bence ekibe bu konuyu sunalım derim.
Çünkü sınava girsek ya da girmesek bu ekibin dağılacağını zannetmiyorum. Herkesin eminim ki kabul edip bunu hayat
geçirmek isteyecektir. “
“Ekipteki
herkes kabul eder mi bilemiyorum ama gerçekten kısa film olarak çekmek
istiyorum. “
“Bakıyorum
muhabbet koyulaşmış, biz yokken neler konuştunuz bakalım.” Karşıdan uzun boylu,
saçları nerdeyse beline kadar uzun olan biri ve yanındaki kişiyi gördü.
Yanlarına yaklaştığında insanı etkileyen bir gülümseme ile selam verdi:
“Merhaba,
ben Ay Hırsızı ekipteki oyuncu olan iki kişiden biriyim. Kamera arkası ile
ilgili tüm işle ilgilenecek olan arkadaşım Seyrek Yağmur.” İsminin
söylendiğinde hafifçe başını eğerek selam verdi. Ay Hırsızının aksine utangaç
birine benzediğini düşündü:
“
Diğer oyuncumuz Osmanlı Cadısı nerede acaba?” sesindeki hafif kıskançlık herkes
tarafından anlaşılmıştı:
“
Gelip gelmeyeceğine dair herhangi bir şey söylemedi. Gittiğimiz yerin adını
mesaj olarak atarız. Gelip gelmemek ona kalmış. “
“O
kızın sorumluluk sahibi olmadığını ilk gördüğümde söylemiştim ama beni dinleyen
yok nasıl olsa… Burada mı konuşmaya devam ediyoruz yoksa gidiyor muyuz bir yere
?”
“Cihangir’
e gidelim derim hem sakin hem de rahatlıkla konuşabileceğimiz yerler mevcut.”
Herkes tamam dercesine bahçe kapısından çıkıp Cihangir’e doğru yürümeye başladılar. Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı. Ama yürümelerine engel olacak ölçüde yağmıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder