Hayalet Kelimeler Bölüm 3


Bu evde benim kadar değer görmesi gerekirken bir yabancı gibi evden gidişine hiçbir şey yapamadan bakakalmıştım. Her ne kadar konuşmayı denediysem de babamın Deniz’e olan tutumunu değiştirememiştim. Onun gözünde sadece oğlu olarak sadece ben vardım Deniz ise varlığını dahi katlanamadığı insandı. Eve girdiğimde çalışma odasının lambasını açık olduğunu gördüğümde evde olduğunu anladım. Yaptığım partilerde genelde oluşan gürültüden dolayı evde pek durmaz daha sakin olan bağ evine giderdi.  Çalışma odası ön kapıya doğru bakan penceresinden acaba Deniz’le vedalaşırken bizi görmüş olup arkamızdan bakmış mıdır merak ediyorum. Başımın ağrısından buna düşünecek halim yoktu. Odama gidip bir duş aldıktan sonra yatağa girip güzel bir uyku çekmek niyetindeydim.  Deniz’in her şeyi kabullenmesi görmediği sevgisizliğe rağmen yaşadığım o cemiyet denilen toplulukta bu şekilde sevgisiz kalmış çocukların akıbetine rağmen soyadını hiç kullanmadan kendi imkânları ile ekonomik özgürlüğünü kazanarak yeni hayatına doğru yelken açmıştı. Hayret ettiğim her noktada hayatımın her anını takip eden gazetecilerin Deniz’in varlığından hiç haberdar olmamasıydı. Hiçbir magazin gazetesine çıkmamış herhangi bir cemiyet toplantısında boy göstermemiş olduğundan rahat bir şekilde yaşıyordu. Uykunun kollarına teslim olmak üzere yatağa girdiğimde bu düşünceler uyumama izin vermedi. Gün aydınlanmaya başlamış ve ben hala uyuyamamıştım. Uykusuz bir gün beni bekliyor diye düşünürken birden telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda bilmediğim bir numara ısrarla çaldırmaya devam ediyordu. Dün akşam farkında olmadan birine numaramı verdiğimi hatırlamıyorum. Israrla çalmaya devam etmesini engellemek için telefonu açtım:

“Merhaba Anıl Özsaygın ile mi görüşüyorum?”

“Evet benim”

“Anıl bey, kardeşiniz Deniz bey yolculuk ettiği otobüs kaza yaptı. Deniz bey şuan devlet hastanesinde, kendisi ile gerekli bilgileri almak için…

Cümlenin devamını dinleyemeden telefonu elimden düşürdüm. Bir kaç saat önce evin bahçesinde konuştuğum kardeşim bir hastanede ne olduğunu bilmediğim bir durumdaydı. Dolaptan elime geçen ne varsa üstüme geçirip bir koşu aşağıya indim. Babam her zamanki gibi köşesine oturmuş kahvesini içerken bir yandan da gazetesini okuyordu. Benim telaşlı halimi görünce okumasını yarıda bırakıp:

“Bir yere mi geç kaldın ne bu telaşın?”

“Deniz’in seyahat ettiği otobüs kaza geçirmiş baba, hastaneye gideceğim arabayı alıp hemen yanına gideceğim.” Dediğimde hiçbir tepki vermeden gazetesini okumaya devam etti. Bu davranışına artık dayanamıyordum, söylemek istediğim bütün cümleler dilimin ucundayken tepkisiz olarak beni dinleyeceğini bildiğimden garaja doğru gittim. Arabaya bindiğimde artık kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Onu koruyup kollamam gerekirken böyle bir kaza yaşaması babamın tutumu her şeye ağlamama sebebimdi. Gözyaşlarımı silip arabayı çalıştırdım. Dışarı çıktığımda büyük ihtimalle bir yerlerde pusu kurmuş bir yerlerde beni bekliyorlardı. Gözlüğümü takıp garajdan çıkıp yola doğru çıktığımda etrafımı saran gazeteci ordusunu geçmek için gaza bastım. Bu akşam magazinle ilgili olan her yerde hakkımda yazılacak hikâye umurumda değildi. Telefonda konuştuğum kişi Deniz ile ilgili ne olduğuna dair bilgi vermesine fırsat vermeden yola düşmüştüm.  Hızlı bir şekilde ilerken yolun bir kısmının kapandığını gördüğümde polisin işaret ettiği yola geçtiğimde kaza yerini görmüş oldum. Otobüsten geriye hiçbir şey kalmamış gibiydi.  Etrafa saçılmış valizler,  yanmaktan kararmış otobüs ve ne olup bittiğini anlamaya çalışan görevlilerden başka kimse yoktu. Deniz’in sağ olup olmadığını bilmiyordum. Gerçi gördüğüm kaza yerinde sağ çıkan birileri varsa mucize olur diye düşündüm. Aklımdan kötü düşünceleri savmak için sinek kovar gibi hareket yaptım. Bir an önce hastaneye gidip ne ile karşılaşacağımı öğrenmeliydim.

Devlet hastanesine girdiğimde her yer ana baba günüydü. Acil yazan bölüme girerek yakınımda olan ilk hemşireye sordum:

“Merhaba bu sabah otobüs kazasında yaralananlardan Deniz Özsaygın’ın abisiyim nerede müşahede ediliyor acaba?”

“ Otobüs kazasından gelen hastalar B1 katında beyefendi şu merdivenleri kullanarak çıkabilirsiniz.”

Teşekkür etmeyi unutarak hızlı bir biçimde yukarı doğru çıktım. Hasta yakınlarıyla dolu olacağını düşündüğüm kata geldiğimde çok fazla kişi olmadığını gördüm. Hemşirelerin bulunduğu bankoya doğru ilerledim. Kardeşimle olan bağımı düşündüm. Büyüdüğümüz zaman her şeyin farkına vardığı dönemde bile babamın karşısına geçip bir defa bile “Beni neden sevmiyorsun?” sorusunu bir kere bile sormadığı geldi aklıma. Hemşire’ye soracağım soruya karşılık alacağım cevap eğer ölüm olursa ne yapacağımı bile bilmiyordum. Ölüm hayatımda annemi benden almıştı, kardeşimi almasına engel olamayacağımı düşüncesi elimi kolumu bağlıyordu. Ölüm sessizliği içerisinde yaklaştığım sesimin titremesine hâkim olmaya çalışarak:

“ Merhaba, Deniz Özsaygın hakkında bilgi almak istiyorum bugünkü otobüs kazası sonucu buraya getirmişler.” Yeni konuşmayı öğrenen bir çocuk gibi yavaş konuştuğuma inanıyor kalbimin gürültüsünden başka bir şey duyamıyordum. Zamanın yavaş akması böyle birşeydi. Zaman o kadar yavaş akıyordu ki bana göre karşımdaki insanın ne dediğini anlamadan gözlerim karardı. O an tenime değen soğuk zemini hissettiğim anda her şeyin elimden kaydığını görmek böyle birşey olduğunu anlıyordum. Gözlerimi açtığımda:

“Güçlü durmaya çalışırken bedenin bu kadar zorlarsan olacağı bu olur. Kalbinize bu kadar yüklenmeniz ritm bozukluğunu daha çok tetikler.”

“Şuan önemli olan benim sağlığım değil, kardeşimin ne durumda olduğunu öğrenmem gerek.” Dediğimde yataktan kalkamaya çalıştığımda başımın dönmesiyle başımı yastığa koymam bir oldu:

“Anıl bey serum bitene kadar dinlenmelisiniz. Kardeşiniz ile ilgili gerekli bilgiyi ameliyatını yapan Doktor Hülya hanımdan alabilirsiniz.”

“Bir dakika kardeşim ameliyatta mı? “

“Şu an dinlenmelisiniz gerekli bilgiyi alacaksınız.” 

Neden bu kadar oyalıyorlardı ki diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Ağır yaralı mı ne olduğuna dâhil hiçbir bilgim yoktu. Kolumdan destek alıp doğrulmaya çalışırken kolumda hissettiğim o keskin acını olduğu yere baktığımda serum takılı olduğunu gördüm. Doğum günü partisi, Deniz ile sabaha kadar konuşmak sonucu olan uykusuzluk bedenimi yordun düşürmüştü. Kaç saattir hastanede olduğumu bilmiyorum. Serumu çıkarmaya gelen hemşireye:

“Doktor Hülya Hanım, ameliyattan çıktı mı?”

  Hülya Hocanın ameliyatları genelde uzun sürer.  Ağır yaralı olan kurtulması mümkün olmayan hastaları ameliyat eder ve çoğu hastayı yaşama geri döndürür. İsterseniz ameliyathane çıkış kapısında bekleyin. Gerekli bilgiyi ondan alırsınız.”

Serum taktığı enjektörü çıkarıp yerine küçük bir yara bandı takıp gülümseyerek bulunduğum odadan ayrıldı. Başımın dönmemesi için yavaşça yataktan kalıp odadan çıktım. Ameliyathane bölümü işaret eden levhaları takip ederek bulunduğu kata geldim. Hissettiğim soğukluk sadece ölümü hatırlatıyordu bana… Duvarda asılı olan saatin sesleri ile birlikte kapını açılmasını bekledim. Bir arkama gelen soğuk sebebiyle döndüğümde kapının açıldığını gördüm. Kendinden emin adımlarla bana doğru gelen, uzun boylu kızıl saçları bonenin altında ben burdayı dercesine belli eden bir kadın yaklaşmaktaydı. Olduğum yerde donup kalmış hiçbir şekilde hareket etmeden bana doğru yaklaşarak:

“ Anıl Bey, Deniz Bey’in ameliyatı ile ilgili vermem gereken bilgiler için odama geçelim lütfen.”

İtaatkâr biri gibi onu takip ederek odasına girdim. Bilinen doktor odalarının aksine insana huzur veren mavi bir renge boyanmış asimetrik şekilde duvara asılmış küçük çerçevelerde fotoğraflar vardı. Pencerenin bir köşesinde sanki onun koruması gibi duran aşk merdiveni olarak adı aklımda kalmış bir bitki vardı. eliyel işaret ederek oturmam gereken yeri göstererek konuşmaya başladı:

“ Anıl Bey, teknik bilgilere girmeden sizin anlayacağınız şekilde durumu anlatamaya çalışacağım. Deniz Bey hastaneye geldiğinde durumu ağırdı. Hiç vakit kaybetmeden ameliyata aldık. Yaklaşık 6 saate yakın süren ameliyatta kaza esnasında beynine aldığı darbe sıvı birikmesine neden olup temporal lobta bulunan işitme merkezi ciddi bir şekilde hasar görmüş, elimizden gelen her şeyi yaptık ama maalesef ki kurtaramadık. Kardeşinizin hayati bir tehlikesi kalmadı yalnız bunda sonra hiçbir şekilde duyamacak.”

“Şimdi siz bana artık kardeşiniz ömür boyu işitme engelli mi olacak diyorsunuz?”

“Evet,”

“Bir yerde muhakkak bir tedavisi vardır doktor hanım. Başka hastanemi olur yurtdışı mı olur illaki bir yerde tedavisi mümkündür.”

“Anıl Bey şu an ki ruh halinizi anlayabiliyorum. Size anlattığım üzere işitme merkezinin aldığı hasar hiçbir tedaviye cevap veremeyecek şekilde maalesef. İşitme cihazı dahi taksanız bile kardeşiniz duymayacak. Bu durumu kabullenmeniz gerek. Kardeşiniz şuan anestezi etkisi altında yoğun bakımda, birkaç gün hayati bir tehlike ihtimaline karşı gözetim altında olacak. Normal odaya çıkardığımızda onu görebilirsiniz.  Bundan sonraki süreçte nasıl ilerleyeceğiniz hakkında size yardımcı olacağım. Çünkü kardeşiniz kendine geldiğinde duymadığını fark ettiğinde ne hissedeceğini tam olarak bilmiyoruz. Bu yüzden psikolojik bir destek alınması gerekmektedir…”

Hülya Hanım’ın söylediği diğer cümleleri dinleyemeden odadan çıktım. En yakınımda duran koltuğa oturdum. Ağlamak istiyordum. İçimde biriken her şeyi dökmek istiyordum fakat gözleri buna engel oluyordu. Kardeşim yaşıyordu buna sevinmeli Allah’a şükretmeliydim ama kendi dünyasında bir de sessizlikle nasıl başa çıkacaktı bilmiyordum. Kendine geldiğinde hiçbir şey duymadığını anladığında nasıl olacak nasıl hissedecekti? Bu durumda ne yapmalıyım nasıl bir yol izlemeliyim soruları aklımda dönüyordu. İçimden bir ses “Deniz’e güven”  diyordu, babamım sevgisizliğine rağmen kendine yeni bir hayat kurmak için kendi ayakları üstünde durmuşsa bu sessizliği de atlatacağına inanmamı söylüyordu. İçimdeki sese güvenmek istiyor Deniz’in artık sessiz olacağı dünyasında çizdiği yolda devam etmesini istiyordum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar