Hayalet Kelimeler Bölüm 4

 







Başımda oluşan tarif edilemez ağrı üzerine uyandığımda ilk önce nerede olduğumu anlayamaya çalıştım. Bir yerde yatıyordum ama neresi olduğunu ilk önce algılayamamıştım. En son hatırladığım otobüste olup İstanbul’ doğru gittiğimi hatırlıyorum. Düşünmeye zorladığımda kendimi başımın ağrısı giderek ağrıtıyordu. Hiçbir şey düşünmemek, başımın ağrısını geçmesini umarak yavaş ve derin bir şekilde nefes almaya başladım. Burnuma gelen koku ilaç kokusuna benzettiğimde hastanede olduğumu anladım. Ağrıdan dolayı bütün vücudum hareket edemez haldeydi. Nefes almaya devam ettim. Etrafımı olabildiğince gözlenmeye başladım. Makineye bağlı olmaksızın nefes alabiliyordum. Üstümde takılı olan ekipmanların takılı olduğu kablolara baktığımda kalp atışımı olduğunu belirten bir cihaza bağlıydı. İşin tuhaf yanı filmlerde duyduğumuz o yaşam olduğunu belirten sesi duyamıyordum.  Son modeller artık ses çıkarmayacak şekilde tasarlamış olabilirler diye düşünmüştüm. Bembeyaz bir odada ağrıdan hareket edemeyecek şekilde yatıyordum. Gözlerimle bakabildiğim her yere bakıp ne olduğunu anlayamaya çalışıyordum. Rahatsız edici bir sessizlik vardı. Odanın serinliği ise algılayamadığım bir klimadan geldiğini tahmin ediyordum. Beni kontrol etmeye gelecek olan hemşire ne zaman gelirdi? Uyanık olduğumu gördüğünde doktora haber vermesiyle bana ne olduğunu tam anlamıyla öğrenecektim. Zaman kavramı neydi unutmuştum. Günlerden hangi gün saat kaç ne kadardır buradayım bilmiyordum. Birden aklıma bağlı olduğum cihazın ekranına bakmak geldi. Muhakkak tarih ve saatin ne olduğunu öğrenebilirdim. Başımdaki ağrının az da olsa azaldığına inanarak ekrana baktım. Tarihi gördüğümde hayretler içerinde kalmıştım. Abimin doğum gününün ertesi yola çıkmıştım ve şimdi içinde bulunduğum tarihe baktığımdaki zaman aralığı arasında bir buçuk ay geçtiğini görüyordum. Hayatıma dair planlandığım her şey yapmak istediklerim, aklıma gelen her şey bir anda son bulmuş bir hastane odasında belirsiz bir şekilde ne olacağımı bilmeden yatmaktaydım. Beklemek hayatım boyunca en iyi yaptığım şeylerden biriydi. Çünkü beklemekten başka çarem yoktu.

Odanın içerisinde algıladığım ilaç kokusu dışında, bana güne güzel başlamaya sebep olan bir bahar kokusunu hatırlatan kokuya sahip bir içeri girdiğinde ne kadar beklediğimi bilmiyordum. Zira bir daha ekrana bakma cesaretini kendimde bulamamıştım. Bana ait bilgilerin olduğunu anladığım dosyaya okuyarak bana doğru ilerliyordu. Ona baktığımı fark etmemişti bile, dosyadan başını kaldırıp ekrana doğru baktığımda ona seslenmek istedim ama izlediğim filmlerde bu sahne bu şekilde gelişmiyordu.  Ama ben uyandığımdan beri zaman geçmiş beynim uykudan uyanmıştı. Gözlerimi dikip ona bakmayı sürdürürken göz göze geldiğimde gözlerindeki şaşkınlık ne yapacağını bilemeden bir adım geriledi. Görüntüm nasıl olduğunu bilmiyordum ama surat ifadesinden anladığım kadarıyla epeyce korkutucu gözüktüğümü anladım. Bir şeyler söylemek için konuşmaya çalıştığımda söylediğim cümlelerin hiç birini duymadığımda elim kulaklarıma doğru gitti. Anladığım kadarıyla sağlam bir biçimde yerinde duruyorlardı. Neden kendi sesimi duyamadığıma bir türlü anlam verememiş söylediğim cümleleri duyan hemşire korku dolu bir ifade ile bakmıştı. Hemşire apar topar odadan çıktığında şaşkınlık içerisinde bana neler olduğunu öğreneceğimi düşünmeye başladığım sırada biri kadın doktor olduğunu anladığım iki kişi hemşirenin aksine sakin adımlarla içeri girmişti. Kızıl saçlı olan doktor attığı her adımda kendine güveni olduğunu yansıtan kişiliği her şekilde belli ediyordu. Yanıma geldiklerinde ellerinde tuttuğu ışığı gözlerimle takip etmemi istediğini anlamıştım ama herhangi bir ses duyamamıştım. İki doktor kendi aralarında hararetli bir biçimde konuşmaya başladıklarında söyledikleri hiç cümleyi duyamıyordum. Bana herhangi bir açıklama yapmadan kendi aralarında konuşmaları sinirlenmeme sebep olmaya başlamıştı. Bedenimde olan ağrılara inat benimle ilgilendiklerini düşündüğüm doktorlara seslendim:

“Aranızdaki tartışma bittiyse biriniz burada bana ne olduğunu açıklayabilir mi lütfen ?”

Çok yüksek sesle söylemediğim halde duymuş olacaklardı ki bana doğru baktılar. Kıdemi daha yüksek olduğunu düşündüğüm kızıl saçlı doktor bana doğru geldi ve gözlerimim içine bakarak bir şeyler söylemeye başladı ancak dediği hiçbir cümleyi duyamıyor bu durumda vücut dilime yansımış olacak ki diğer doktor arkadaşının omzuna dokunarak ona bir şeyler söylediğinde sustu. Kapıdan başını uzatarak bir şeyler istediğini anladım. Diğer doktor ise benim gibi onu izliyordu. Biraz sonra elinde bir dosya bir şeyleri gözden geçirdiği bir yüz ifadesi ile okumaya başladı.  Artık sabırsızlandığım her halimden belli olacak ki ciddi bir ifade ile okumam için dosyayı uzattı:

“ Merhaba Deniz Bey, 

Ben doktorunuz Hülya Cankurtaran şu ana kadar neden duymadığınıza sebebini öğrenmek için sabırsızlandığınız anlıyorum. Kaza sonrası buraya geldiğiniz de sizi aldığınız yaralar sebebiyle sizi ameliyattan başarılı bir şekilde hayata döndürmemiz bir mucize sayılabilir. Başınızdan aldığınız darbe sonucu temporal lobta bulunan işitme merkezi ciddi düzeltilemeyecek bir hasar almış durumda karşımıza çıkınca ben ve ekibin elimizden gelen her şeyi yaptık ama maalesef ki hasarı iyileştiremedik. Hayatınızın bundan sonrasında işitme engelli bir birey olarak devam etmek durumunda olacaksınız. Bu süreçte psikolojik destek almanınız öneririm. Bu durum için destek sağlayan kuruluşların listesi size verdiğim dosyanın içinde. Büyük bir kaza atlattınız ve verilen ikinci şans olan bu hayatınızda sağlıklı bir günler sizi beklediğinden eminim. Gerekli son testler yapıldıktan sonra hastanemizden yakın zamanda taburcu olacaksınız. Geçmiş olsun.”

Karşımdaki adının Hülya olduğunu öğrendiğim doktora benimle dalga mı geçiyorsun dercesine bakmıştım. Okuduğum her satırda sanki normal bir durummuş gibi artık hiçbir şey duyamayacağımı söylüyor ve durumu kabullenmemi istiyordu. Etrafımda bana bakan yüzlere baktım hepsi meraklı gözlerle artık duyamayacağım son ses ile bağırıp ortalığı yıkmamı bekliyorlardı. Sinirlenip bağırmamın bir işe yaramayacağını biliyordum. Hayat, beni mutlu olacağım her şeyi elimden alıyordu. Kendi ayaklarımın üstünde bir hayat kurmanın mutlu olmak için attığım ilk adımda çelmesini atmıştı. Bana bakan yüzlere bir cevap vermem gerekiyordu, beni duyacaklarını sandığım ama benim artık duyamadığım sesimle:

“Normal şartlarda benim şuan burada sinir krizi geçirmemi durumu kabullenmeyeceğimi dair bir hareketimi beklerken size karşı sakin bir biçimde konuşmam aklınızda oluşan düşüncelere karşı cevap olarak bir yerde tedavinin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Okuduğum satırlarda artık duyamayacağımı söylüyorsunuz. Tıp bilimi bu kadar ilerlediğini her hastalığın bir tedavisi olduğunu doktor olarak düşünmeniz gerekirken yazdığınız satırlardaki cesaretinizi, artık bir şey yapılamayacağını iyi bir biçimde ifade ettiğinize hayran kaldım. Herhangi bir psikoloji eğitimi almadım ama hayata dair öğrendiğim bilgilerden biri insanları okumaktır. Yazdığınız satırlardan duygudaşlık yoksunu bir insan olduğunuz anlaşılıyor Hülya Hanım. Bundan sonra yaşayacağım durumu o kadar normal bir üslupla yazmışsınız ki beklediğiniz tepkiye karşı hazırlıklı olarak gelmişsiniz. Bundan sonra olacaklar beni ilgilendirir. Beni hayata tekrar döndürdüğünüz için teşekkür ederim ama sesleri duymamak bir şeyleri anlamadığım anlamına gelmiyor, surat ifadenize ithafen yarın taburcu olmayı ve bana sunduğunuz psikoljik destek öneriniz kabul etmeyeceğimi size söylemek isterim. Şimdi beni lütfen yalnız bırakın.”

Konuşurken sesim titremiş miydi bilmiyorum. Sakindim. Kendimi odada olan herkese karşı iyi ifade ettiğime inanıyordum. Gerçi duymadığım için kimse bir şey söylemeden öylece bana bakmışlardı. Hülya Hanım yazdığı notu bana uzatıp zorlama bir gülümse ile odadan çıktıktan sonra hayatıma yeni dâhil olan sessizliğim ile baş başa kaldım. Kendi kendime “Neden ben ?” sormayacaktım.  Daha önceleri de olduğu gibi… Cevabını öğrenemeyeceğim soruların peşini bırakmıştım. Abimi biliyordum ki şimdiden tedavi yöntemlerini araştırmaya başlamıştır. Beni eve döndürmek için bu kozu kullanacağına adım gibi emindim. Yarın erken bir saatte taburcu olduğum gibi kendi evime gidecektim. Bir süre bu sessizliğe katlanabilirim gibime geliyordu. Abim gerekli tedaviyi bulduğunda bu sessizliğe veda edip hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Sessizliğin içinde bu kadar düşünceye içerisine elimde fark ettiğim not sayesinde sıyrıldım.”Siz yine de dosyada yazılanları bir okuyun “ diye okuduğumda kucağımda duran kalın olan dosyaya bakmıştım. 

Dosyanın kapağını açtığımda üstünde adımı görmek ister istemez gülümsetmişti. Edebiyat okurken ileride bir gün kitap yazarsam adımın yazılacağı bir kitap sayfası görebilecek miyim diye hayal ederdim. Evet, burada adım yazılıydı ama bir hastane dosyasındaydı. Doktor tavsiyesine uyarak dosyada hakkımda neler yazdığını okumaya başladım. Hastaneye ne durumda geldiğimi yapılan ilk müdahale sonrasında 6 saat süren bir ameliyata girdiğimi yazıyordu. Ameliyattan çekilen fotoğraflara bakakalmıştım. Ameliyat masasında hiçbir şeyden haberi olmayacak şekilde uyuyor gözükürken beynimin nasıl olduğunu görmek beni epey şaşırtmıştı. İlerleyen sayfalarda Latince olduğunu varsaydığım bir takım tıbbi terimler içerisinde beynimin temporal lobunda bulunan işitme merkezinin yapılan tüm müdahaleye rağmen hasarı onaramadıklarını ve iç kulağa doğru taşınan seslerin salyangoz denilen koklea’nın beyne bilgi taşıyan ses demetinin ciddi bir biçimde zarar gördüğünü tedavi etmenin mümkün olmadığını hastanın- yani benim- artık duyamayacağımı belirtmişti. Gerekli gördüğü tedavi ise bu duruma alışma sürecinde alacağım psikolojik destekti.  İlerleyen zamanlarda geçirdiğim sarsıntıdan dolayı karakter değişikliği ihtimali olduğunu da rapor sonuna eklemişti. Artık duyamayacağım bir çığlıkla ağlamaya başladığımda odama koşan hemşirelere serumuma eklediği sakinleştirici ile uykuya dalmıştım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar