İsimsiz Hikayeler: Kukla

 

Ne kadar süredir uyuduğunun farkında değildi. Açıkçası ne zaman uykuya daldığını bile hatırlamıyordu. Kalabalık olan bir caddede bir bankın üzerinde uyanmıştı. Ne olduğunu buraya nasıl geldiğini hatırlamak için hafızasını zorlarken aklına hiç bir any yada en son ne dair hiçbir şey gelmiyordu. Derin bir şekilde nefes almaya başladı. Nefes alırken oturduğu bankın yanı başında bir Çınar ağacı vardı. Karşısında ise güzeller güzeli Istanbul boğazı duruyordu. Martıların çığlıkları atılan simitlere rağmen dinmiyordu.  Diğer taraftan araçlardaki insanların sabırsızlığını anlatan korna sesleri düşünmesini engelliyordu. Sol tarafına baktığında mahalle kahvesi şeklinde tasarlanmış tamamiyle turistlere yönelik olan bir yer vardı. Nerede olduğunu anlamak  için etrafına bakmaya devam ediyordu. Arkasına döndüğünde üstünde Arapça  yazılar olan bir çeşme vardı.   Denizin olduğu tarafa döndüğünde yanına biri oturmuştu.  Sakin bir biçimde elindeki kitabı okumakla meşgul kendi yaşlarında , gayet iyi giyimli biriydi.

“Acaba ona nerede olduğumu sorsam bana deli gözüyle bakar mı? Diye içinden geçirirken birdenbire adam konuşmaya başladı:

“ Nerede olduğunu buraya nasıl geldiğini merak ediyorsun. Hafızanı zorlasan bile aklına tek anı gelmiyor. “ dediğinde kitabını kapatıp ona doğru baktığında onun kim olduğunu gözlerinden anlamıştı:

“Sen yoksa?”

“Evet, kalbinden geçen düşüncedeki kişi benim.”

Bankın üzerine nasıl oturduğunu anlayamadığı halde kendisine gülümseyerek bakan adama soracağı her sorunun cevabını bilecekmiş gibi gülümseyerek bakmaya devam ediyordu. Sonunda ağızdan o cümle çıkmıştı:

            “Ben öldüm mü?”

            “ Teknik olarak şuan bir hastane odasında makinelere bağlı bir şekilde kalbin atıyor. Defterime baktığımda ise dört saat sonra yani saat 16.15 ‘te kalbim duracak ve seni asıl ait olduğun yere götüreceğim.”

            “ Bir dakika neden buradayım o zaman ve hiç anlatıldığı gibi çıkmadın karşıma?”

            “ İnsanoğlunun amel defterindeki durumuna göre karşısına çıkarım. Edebi hayata karşı ilk yolculuğu benimle başlar. Bu dünyada toprağa girene kadar benimle birlikte daha sonra hiçbir şey hatırlamayacak şekilde bekler. Bedeni toprağa verildiğinde ruhu tekrar oraya insanoğluna göre uzun bir zaman ama bize göre çok kısa bir zaman içerinde bedende kalır. Ondan sonrası bildiğin üzere diğer melekler senin amel defterine göre görevlerini yerine getirirler.”

            “ Madem dört saat sonra öleceğim peki neden buradayım ve burası neresi?”


“ Şuan hala dünyadayız ama beynin burayı bir rüya olarak bilinçaltında tasvir ettiğinden buradayız. Burada olmanın ve benimle karşılaşmanın sebebi ise komaya girmeden önce yapmak istediğin ama bir türlü yapmaya cesaret edemediğim bir durumu söylemeye gittiğin vakit geçirdiğin kazadan dolayı sana bunu tamamlaman için verilen süreyi ve nasıl bir surette tamamlayacağını anlatmak için buradayım.”

             Bütün unuttuğu her şey birden bire gözünün önüne gelmeye başlamıştı. Bugün aylardır ona olan kalbinde büyüttüğü aşkını söylemeye cesaret edemediğinden sayfalarca yazdığı defteri onun adresine göndermek için postaneye gitmek üzere evden çıkmıştı. Defteri postaladıktan sonra akşam otobüsü ile tayini çıkan şehre doğru yol alacaktı. Geçtiği sokakların birinde bir düğün evine rast geldiğinde başında bir yanma hissettiğinde yere düştüğünü hatırlıyordu. Sonrası hiç bir şeydi

            “ Sanki bir rüyadaymışım gibi hissediyorum. Yanılıyor olabilir miyim?”

            “ Filmlerdeki gibi sana bir şey mi kanıtlamam gerekiyor insanoğlu? Bir rüyada olduğuna inanıyorsan o zaman uyanmam gerek dimi? Kendini şu deniz kıyısından aşağıya doğru at bakalım. Eğer ki rüyada isen düşme esnasından uyanacaksın ama rüyada değilsen...”

            “Rüyada değilsem? “

            “ Uyanmayacak buraya geri geleceksin?”

Deneyip denememek konusunda tereddütte kalmıştı. Kendini bildi bileli kalbinde iyi yâda kötü ne hissettiyse bir şekilde doğru çıkmıştı.  Kalbinde hissettiği bu kişinin doğru söylediğiydi. Yüzüne baktığında sıradan bir insan gibi duruyordu. Beyaz teninin aksine simsiyah saçları vardı. İkna edici koyu yeşil gözleri vardı. Üstünde ise her insanın giyebileceği türden bir kıyafet vardı. Aklındaki sorulara cevabını almadan adım atmak istemiyordu. Tam sormak için adım atmışken:

            “ Aklındaki sorulara cevaplamadan adım atmak istemiyorsun. Tamam, ilk sorunun cevabı, şuan kendi bedenin bir hastanenin yoğun bakım odasında makineye bağlı bir şekilde duruyor. Şuan ruh suretindesin ve buradaki insanların gözlerinde perde olduğundan senle beni göremiyorlar. Ölüm vakti gelmiş bir insanın göz perdesi kalktığında beni görebilir ama etrafındakilere anlatamaz. Sen yarım kalan işini tamamlamak istediğin anda zamanın başlayacak. Ruh suretinde olduğun için herhangi bir dünyevi maddeye dokunamıyorsun. Görevi tamamlamak için olacağın bir suret ise bir kukla...”

            “ Kukla mı? İnsan suretinde olmayacaksam defteri nasıl ona verebileceğim? “

            “Defteri vereceğini kim söyledi?”

            “ Ona ölmeden sevdiğimi nasıl söyleyeceğim?”

            “ Bu cevabı ancak sen cevaplayabilirsin.  Ne olacağını Yüce Allah (c.c)  bilir biz bilemeyiz. Sana verilen süreyi başlatıyorum.”

            En son duyduğu cümle bu olmuştu. Gözlerini açtığında bilmediği bir odada yatağın üstünde öylece duruyordu. Ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordu. Bu halde nasıl olacaktı hala anlayabilmiş değildi. Daha detaylı bakmaya başladı. Tam karşı duvarda bir saat ona kalan vaktini gösterirken yanında üç adet sıralanmış olan bir duvara monte edilmiş bir kitaplık vardı. Kitaplığın hemen yanındaki pencere kenarına bir çalışma masası yerleştirilmişti. Sade bir şekilde düzenlenmiş bu odada ne işi vardı hala anlayabilmiş değildi. Ne yapacağını bilmez halde yatağın üstünde öylece duruyordu. Birden kapının açıldığını görünce pür dikkat kapıya doğru bakmaya başladı.  Tanıdığı bir koku algıladı ilk önce içeriye giren kişiyi görünce kalbi hızlı bir biçimde atmaya başladı. Kukla suretinde olduğu halde insana dair özellikler hala onunla birlikteydi. Acaba kalbinin gürültüsünü o duyabilecek miydi?

            Çantasını gelişi güzel bir kenara atıp arkası dönük bir biçimde yatağın kenarına oturdu. Bir umut sesini duyar diye bağırmaya başladı:

            “ Beni duyuyor musun? Beni duyuyorsan lütfen arkanı dön. Sana söylemem gereken bir şey var.”

            Duyduğuna dair herhangi bir tepki vermiyordu. Ayağa kalkıp pencereye doğru gidip dışarıya bakmaya başladığını gördüğünde ağladığını duyurmamak için ağızını eliyle kapadığını gördü. Her zaman güçlü insan gibi durduğu halde bu şekilde ağlamasına inanmamıştı. Demek ki her insanın ağlayabileceği zayıf bir noktası vardı. Hangi duruma bu kadar üzüldüğünü anlayamamıştı. Yatağın kenarına oturdu ve eline onu eline aldığında göz göze geldiklerinde kalbi yerinden çıkacakmış şekilde atıyordu. “Acaba duyuyor muydu kalbinim gürültüsünü?” diye düşünürken birden konuşmaya başladı:

            “ Bugün sabah konuştuklarımızı hatırlıyor musun? Mutlu bir şekilde uyanmış bugün çok güzel bir geçirip akşam eve geldiğimde yine burada burada sana en ince ayrıntısına varana dek anlatacaktım. Ama mutlu bir haber vermek yerine sana bugün kötü bir haber anlatacağım. Sana sürekli anlattığım birisi vardı. Ondan çok hoşlandığımı ama benden uzak durduğu için bir türlü adım atamadığım o çocuk, bugün saçma bir düğün kutlamasından atılan saçma bir kursun yüzünden komada. Haberi duyduğumda ilk başta inananamadım. Sessiz kendi halinde bir insandı,  bilmiyorum kalbim ona karşı bu şekilde atarken aklıma uyup ona karşı geride durmam inan bilmiyorum kukla. Doğum günümü bile hatırlayıp seni hediye ettiğinde böyle bir şeyi bile beklemiyordum. Dünyanın en mutlu insanı ben olmuş hatta bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf bile çekmiştim. Onunla yan yana durduğum tek hatıra bu fotoğraf”

            Dediğinde yatağının kenarındaki komodinin üstündeki çerçeveyi aldığında uzun süre baktı.  Sonra kuklaya doğrun gösterdi:

            “ İşte yüzümdeki mutluluğu görebiliyorsun dimi? Ve şimdi derin bir uykuda her şeyden ona olan sevgimden habersiz yatıyor. Bana karşı ne hissettiğini bilme fırsatım olsaydı. Şimdi belirsiz bir şekilde bekliyorum. Uyanırsa, ona karşı kalbimden geçen her şeyi ona söyleyeceğim. Yaşadığımız her günün bir daha yaşama ihtimalimiz yok. “

            Bu cümleleri söylerken, kuklanın yumuşak olan karnını okşarken, bir tuş hissetti. Bu tarz oyuncaklarda ses kaydı yapılabiliyordu tuşa bastığında kukladan onun sesi çıkmıştı:

            “Seni ömrüm boyunca seveceğim sen bunu bilmesende…”

Kukla suretinde ona olan sevgisini söyledikten sonra ruh suretine geri dönüp kızın yanına oturmuştu. Vaktinin geldiğini anladığında uyandığı yere geri dönmüştü:

            “Görev tamamladığına göre gitme vaktidir artık. “

            Son gördüğü gözlerini kamaştıran bir ışık olmuştu.

 

 

 



Yorumlar

Popüler Yayınlar