Mavi Şemsiyeli Kız Bölüm 9

 



Mavi Şemsiyeli Kız Tablosu tamamlanmadan bir ay önce…

Doktor kontrolü dönüşünden eve doğru annesi ile birlikte gelirken daha önceleri etrafına bakarken şimdi yürürken sadece yere bakıyordu. Annesi bu durum karşısında endişe duyuyor aklına hep doktorun söyledikleri geliyordu:

“ 6 dakika kalbi durduğu için ölü sayılıyor ve o süre zarfında vücudu ile ilgili olabilecek her türlü olası semptomlar için bütün tetkikler yapıldı ve süre sonucunda her şeyi temiz çıktı. Düşme esnasında oluşabilecek beyin sarsıntısı ile ilgili herhangi bir semptoma rastlamadık.   Gayet sağlıklı bir birey olarak hayatına devam edebilir. Ruh sağlığı açsısından endişe duyuyorsanız size hastanemizin psikiyatri bölümüne gitmenizi öneririm.”sözleri kulaklarından gitmiyordu. Oğlu deli değildi, bu durgunluğunun sebebi ne bilmiyordu ama bir gün geçeceğine inanıyordu.

Eve geldiklerinde her zamanki gibi odasına doğru gitmişti. Kimseyle muhabbet etmiyor, kazadan önceki Erkan ile apayrı bir kişi duruyordu.  Durmadan birinin yüzünü hatırlamak istercesine karakalem çizimi yapıyor bir yapbozu tamamlamaya çalışıyor gibiydi. Filmlerini dizdiği rafa, sevdiği filmlerin posterlerini astığı köşesine baktı. Bir anlam ifade etmiyordu. Oturduğu sandalyeden kalktı ve duvarda asılı olan posterleri çıkarmaya başladı. Bantlı yerlerini dikkatlice çıkarıp arkasına yapıştırıp düzgünce katladı. Duvardaki bütün posterleri düzgünce katladıktan sonra masasının bir köşesine koydu. Sıra raftaki filmlere gelmişti. Filmleri kaldırmadan önce onları yerleştirmek için kutu gibi bir şey bulmalıydı. Odasından çıktığı gibi doğruca mutfaktan girişi olan balkona doğru gitti. Annesinin belki bir gün lazım olur diye ayırdığı eşyaların bulunduğu köşeye işine yarayacak kutu var mı diye bakmaya başladı. Bir tane işine yarar kutu bulmuştu. Mutfaktan kâğıt peçete ile bir güzel tozunu aldıktan sonra odasına girip raftan almayı düşündüğü filmlerini özenle yerleştirdi, posterlerini yine aynı şekilde düzgün bir biçimde kutuya yerleştirdi. Duvarda sadece boş raflar kalmıştı. Çalışma masasının üstündeki yaptığı karakalem çalışmasına baktı. Bir çift gözle başladığı çizimine kaşlar, burun ve dudak kısmını ekleyerek tamamlamıştı. Yaptığı her çizim sonunda şaşırıyordu çünkü kalemi eline aldığı gibi istemsiz bir biçimde bu kadar iyi çizebildiğine halen inanamıyordu. Daha önceden böyle bir yeteneği olmadığını gayet iyi hatırlıyordu. Fotografik hafızaya sahip olduğunu çizim yeteneği ile öğrenmişti. Daha önce nerede gördüğünü hatırlayamadığı yüzü çizmeye çalışıyordu. Bu böyle olmayacak diye düşündü. Topladığı eşyalarını koyduğu kutuyu çalışma masasının kenarına yerleştirirken biraz yürümenin kendisine iyi geleceğini düşündü. Odasından çıktığında annesinin ona baktığında değişmeyen endişeli yüzü ile:

“Nereye gidiyorsun Erkan ?”

“Yürümeye ihtiyacım var çıkıp kendime gelmek istiyorum anne.” Dedikten sonra annesinin bir şey demesine fırsat vermeden kendini dışarı attı. Her ihtimale karşı çizim defterini yanına aldı. Bir zamanlar kısa film çekmek için not aldığı defterin yerini çizim defteri almıştı.Gözünün önüne gelen bu yüzü neden unutmamak için çizdiğini bir türlü anlayamıyordu. Birleştirilmesi gereken bir yapboz gibi duruyordu karşısında ve tamamladığında cevabını alacağına emindi.  Etrafında gördüğü insanlar bir yetişmek için zamanla yarışıyor gibiydiler. Trafikte sabrı kalmamış sürücülerin sabırsız korna sesleri, işe gidenler, yolun ortasında muhabbet yapanlarla doluydu. Herkesin bir amacı varmış gibi çalışıyordu. Kendisinin de bir amacı vardı bir zamanlar ama şimdi o amaç bile anlamsız geliyordu. Otobüs durağına gitmek için karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını beklerken arkasında duran iki kızın konuşmasına kulak misafiri olmuştu:

“Bugün sinemaya gidelim mi ne dersin? Vizyondaki filmlere bakmadım ama…”

  Vizyondaki filmlere baktım ama güzel bir film yok artık. Önceden filmlerin bir anlamı vardı ana göre şimdi ise özgün bir senaryo yok hemen kitap uyarlaması yapıyorlar. Bu da insanın izleme şevkini kırıyor.”

Sinema, kelimesini duyunca tuhaf hissetti kendini. Bir zamanlar kendini ifade etme biçimiydi sinema filmi yapmak. Kısa filmler çekerken o hissettiği heyecan artık yoktu içinde. Bilmediği bir yerde kalmış gibiydi ve çıkış yolunu bulmaya çalışıyordu. Çıkış yolu ise çizim defterinde karakalem çalışmalarından bir şey değildi. Otobüs durağına yaklaşmıştı, insanlar sabırsız biçimde sıranın ilerlemesi için sesini yükseltiyordu. Karşı perona geçmek için otobüsün geçmesi beklerken levhada gördüğü durak ismi bir zamanlar bu okulda yapmak istediklerini hatırlattı. Hastaneden sonra okulla ilgili gelen tek haber sınavı geçtiği, asıl sınava girmediği için kayıt hakkını kaybettiğine dair gelen e-postaydı. Okuduğunda hiçbir şey hissetmemişti.  Sıradan bir durum gibi kabullendiği gören ailesi bu tepkiye şaşırmış bu okula girmek onun en büyük hayali olduğunu yapmak istediği filmleri bu okul sayesinde gerçekleştireceğini anlattığı cümleler artık geçmişte kaldığını görmüştü. 

Bindiği otobüs çok kalabalık değildi. Günün bu saatlerinde çok kalabalık olmadığını biliyordu. Orta koltukta oturan uzun saçlı olan siyah tişört giymiş bir kişi herkesin duyacağı bir sesle isyanını belirtmek istercesine Rock müzik dinliyor, farkında olmadan hafifçe müziğin ritmine göre kafasını sallıyordu. En ön tek kişilik koltukta çocuğuyla beraber oturan bir anne vardı. Çocuk sessizce meraklı gözlerle etrafına bakıyordu. Ağır adımlarla otobüs şoförü yerine geçip kontağı çevirirken büyük gürültü ile homurdanarak hareket etti. Birden arkasında bir şeyleri geride bırakmak istercesine gidiş yönü ters olan koltuğa oturdu. Pencereden bakarken her şeyi geride bırakıyor zaman geriye doğru akıyormuş gibi hissetti. Bu duruma gelmesine sebep olan her şeyin başlangıcı olan yere farkında olmadan gidiyordu. Defterini çıkarıp birden yüzün geri kalanını çizmeye başladı. İstemsiz bir biçimde kalem kendinden bağımsız bir biçimde çizmeye devam ediyordu. İneceği durağın anonsu duyana dek çizmeye devam etti. İndikten sonra durakta tamamı çizdiği yüze cevabı almış bir şekilde bakıyordu.

 Başını kaldırdığında bir yere yetişme telaşında olan insanlara baktı, nereye gideceğinden emin bir şekilde caddenin kalabalıklığına karıştı.  Sakin adımlarla gideceğe yere doğru ilerlerken onunla karşılaşabilme umuduyla ona benzediğini düşündüğü her kıza bakıyordu. Burada bir yerde olduğunu kendisini beklediğini hissediyordu. Kendini kandırdığını düşüncesi geçti aklından bir hayalin peşinden mi koşuyorum diye düşünmeden edemedi. Defterde çizdiği yüze bir daha baktı. Ama kalbi bütün sorularının cevabı onda olduğunu söylüyordu. Galatasaray üniversitesinin geldiğini görünce hemen yeni çarşı caddesi tarafına dönüp Cihangir’e doğru yöneldi. Yokuş aşağı bir çocuk mutluluğu hissedercesine hızlı adımlarla hedefine ulaşmak için ilerliyordu. Daha önce geçmediği sokaklardan ilerleyerek sanki onu bekletiyormuş hissine kapılarak hızlı bir şekilde yürüyordu. Yokuşun başına geldiğinde soluk almak için durdu. Eski hayatına, kısa filmler çekmeye, geri kalan her şey için bu yokuşun sonunda bulacağına inanıyordu. Kendini yormadan yavaş adımlarla yürümeye başladı. Gördüğü her şeyi hatırlıyordu. O gün eve dönerken buradan geçmişti. Apartman duvarında yazılan yazılar, grafiti çizimleri hepsi olduğu gibi duruyordu. Yokuşun sonunda cami’nin oradaki bankı gördü.   Her şey burada başlamıştı. İpucu süren bir dedektif gibi etrafına bakarak banka oturdu. Elinde tuttuğu defteri kenara koydu gözlerini kapatıp bir şeyler hatırlamak için kendini zorladı. En son hatırladığı burada oturduğuydu, ama doktor dâhil herkes onun sokak ortasında kalp krizi geçirirken düştüğünü söylüyordu. Gözünü kapattıktan sonra bir süre sonra görüntüler canlanmaya başladı. Bir sokağın içindeydi yağmur yağıyordu ve yağan yağmura rağmen önünde elinde mavi bir şemsiye olan kahverengi bir palto giymiş kızı gördü:

“ Bakar mısınız ?” diye seslendiğinde adımlarını daha da hızlandırmıştı. Her yaklaşmaya çalıştığında daha da uzaklaşıyordu sonunda dayanamayıp:

“ Sizinle konuşmam gerek lütfen yanınıza gelmeme müsaade edin.” Dediğinde mavi şemsiyeli kız arkası dönüp ona baktığında adım atamadı. Yağmur yağmasına rağmen şemsiyesini açmadan ona bakıyordu. Konuşması gereken cümlelerin hepsini unutmuştu. Birden bir elin kendisini sarstığını hissetti. Gözlerini açtığında:

“ Birader iyi misin? “

“İyiyim teşekkürler. Farkında olmadan uyumuşum.” Dediğinden emin olunca adam yoluna devam etti. Ne yapacağını bilerek oturduğu yerden kalktı. Geriye yapmak gereken tek bir şey kalmıştı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar