Hayalet Kelimeler Bölüm 6
Bölüm 6
Sessizlik, benimle birlikte her yerdeydi. Zaman geçtikçe sevdiğim müzikleri, martı sesleri, hatta kendi sesimi bile zamanla unutmaya başladım. Eve geldiğim ilk hafta evde hiçbir şey yapasım yoktu. “Neden ben? “sorusu kafamın içerisinde dönüp duruyor içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Abim her gün istinasız benimle iletişimde kalmak için elinden geleni yapıyordu. Yazdığı her mesaja cevap vermiyordum. Bir gün yine bu şekilde mesajlarına cevap vermediğim de kapıma dayanmıştı. Sanki onu duyuyor muşum gibi birtakım cümleler çıkmıştı ağzından ama ne olduğu umurumda bile değildi. Her hafta kapıma beni tedavi yöntemleriyle tekrardan nasıl duyabileceğimi anlatan e-postalar yazıyordu. Benimle iletişimle kalmaya çalışan sadece abim olduğundan beş parmağımı geçmeyen arkadaşlıklarımın hepsini bitirmiştim. Geçirdiğim kaza sonucu işitme engelli olduğunu kimse bilmiyor sadece derin bir depresyonda olduğumu ve kimse ile görüşmek istemediğimi zannediyorlardı. Yalnız kalmak istiyordum sadece… Bu hayata hayalet olarak gelmiştim bana yakın olduğunu düşündüğüm insanların hepsine varlığı, yokluğu belli olmayan bir insandım sadece…
Evin içinde sadece oturduğum yerde bir noktaya bakarak zaman geçmiyordu. Vücudunuzdan eksilen herhangi bir organ hayatınızı tümden değiştirebiliyordu. Sonradan işitme engeli hayatıma dâhil olunca bir takım değişikliklerde olmasına sebep oldu. Yeni hayatıma nasıl adapte olabilirim diye internette yaptığım araştırma sonucunda kapı zili yerine zile basıldığında ışığın yanıp söneceği bir sistem yaptım. Kapıda biri olduğunu bu şekilde algılıyordum. Evden dışarı anlamında çıktığım tek yer bahçemdi. Olabildiğince ekebileceğim bitki çeşitlerinin hepsini almıştım. Her sabah rutini olarak onlarla konuşuyor bakımını yapıyordum. Bitkilerimle konuştuğumda dışarıdan sesim nasıl çıkıyordu bilmiyorum ama konuşmayı unutmamak için her gün bir konudan bahsedip konuşuyordum onlarla. Bu konuşma bir nebze olsun beni iyi hissettiriyordu. Ne zaman balkona çıksam sağ çaprazımda olan apartmanın penceresinden pür dikkat beni dinleyen küçük bir çocuk görüyordum. Günlerim bu şekilde geçiyordu. Kazadan sonra uzun bir süre e-posta adresime bakmamıştım. Çalışma odasında masanın üstünde duran bilgisayarı açılmak üzere beni bekliyordu. Odaya girdiğimde hastanedeyken annemin kitaplığın hepsini abim buradaki odaya yerleştirmişti. Üç katlı çok büyük olmayan ahşap evimin en üst katı balkonlu olan çatı katı gibi olan odayı kitap odası yapmıştım kendimce. Duvardan duvara arşivlediğim kitaplarla dolu raflar, balkonunda beni benden alan manzara içerisinde bir fincan kahve eşliğinde hayal kurmak, kitap okumak ve düşünmek bana iyi hissettiriyordu. Uzun zamandır sadece nefes almak için yaşıyor bir bitkiden farkımın olmadığını düşünüyordum. Bilgisayarımı alıp balkona geçtiğimde eksik olan bir fincan kahve düşüncesi iyi hissetmeme neden olmuştu. Masanın üstüne bıraktığım gibi bilgisayarı bir koşu mutfağa indim. Sebepsiz bir mutlulukla kahve demleyeme koyuldum. Günlerdir rutin hayatımda küçük bir değişiklikti beni mutlu etmeye yetmişti. E-postalarıma baktığımda neler ile karşılaşacağımı bilmeden kahvemi sanın üstüne koydum. Deniz ve kahve kokusu birbirine bu kadar yakışacağını hiç aklıma gelmemişti. Beni işe alan baş editörün yakın zamanda gönderilen postasını okumak arasında tereddütte kalmıştım. Kaybedecek neyim kalmıştı ki fikrimi değiştirmeden açıp okumaya başladım:
“Deniz Bey,
Anlaştığımız işe başlama tarihinde herhangi bir bilgi vermeden burada bulunmamanız sonucunda boş kalan bu pozisyona diğer adaylardan birini seçmek üzereyken Anıl Özsaygın’ın durumunuz hakkında bilgilendirmek üzere bizimle iletişime geçtiğinde bu pozisyonu sizin için askıya aldık. En kısa zamanda iyileşip sizi aramızda görmekten mutluluk duyarız…”
Devamını okumak dahi istememiştim. Özsaygın soyadı her yerde her yeri açan bir anahtar gibiydi. Kazadan önce şuan ki halime soyadımla değil kendi çabamla gelmiştim. Böyle bir haksızlığa gelemezdim. Geri dönüş niteliğinde cevap yazdım:
“ Eren Bey,
Benim için açıkta bıraktığınız pozisyon için teşekkür ederim ama şu anki durumumdan ötürü ne zaman başlayabilirim bilmiyorum. O yüzden lütfen bu pozisyonu hak eden bir elemanınıza vermeniz beni daha mutlu edecektir. Teşekkür ederim. “ yazıp gönder tuşuna bastım. Hayatımdaki en büyük hayallerimden biri elimdem kayıp gitmesine izin vermiştim. Masanın üstünde duran bilgisayarım ve soğumaya yüz tutmaya başlamış kahveme öylece bakıyordum. Hastaneden sonra eve geldiğimden beri dışarıya adım atmamıştım. Hava almak istediğimde evimin küçük bahçesinde nefes almak yetiyor gibi geliyordu bana ama sadece kendimi kandırmak olduğunu anlamıştım. Adaş olduğum deniz’in kokusunu çektim. Konuşmak istiyordum aklımdan geçen her şeyi anlatmak istiyor aradığım cevapları bulmak istiyordum. Bir yandan kendim için bir şeyler yapmak bir yandan da hiçbir şey yapmak istemediğim gibi bir çelişkiye düşüyordum. O an aklıma kaza esansında gördüğüm rüya geldi. Rüyada annenim bana dediği cümleleri hatırlamaya zorlarken bir türlü gelmiyordu aklıma…
Balkondan çıkıp kitaplarımın bulunduğu odaya gittim. Annemin bana yazdığı mektuplar burada bana hamileyken okuduğu kitabın yanında muhafaza etmiştim. Mektupları elime alınca annem yanıma gelmişti sanki. Birkaç dakika önce hissettiğim hüznün yerini buruk bir tebessüme bırakmıştı. Aradığım cevabı bulabilmek için d en son yazdığı mektuplardan birine alıp okumaya başladım:
“Deniz,
Sana hamile kaldığımda cinsiyetin ne olursa olsun Deniz adını koymaya karar vermiştim. Yakın bir zamanda bu dünyada nefes almaya başlayacaksın. Sana hikâye okurken elimi sana dokunuyor gibi gezdirdiğimde nasıl olacağını merak ediyorum. Doğduğun anda seni kucağıma alıp koklayabilecek miyim bilmiyorum. O yüzden bu mektupları sana neden yazdığımı biliyorsun. Annen olarak bu hayatta sana neler ile karşılaşacağını karşılaştığında neler yapabileceğini anlatacağım. Hayatında kendi ayaklarının üstünde duracağın vakit kararlarını her zaman kendin vermeni istiyorum. Başkalarının seni, yönlendirip hayatına müdahale etmesine izin verme!
Seni dinleyip anlamadıklarını ya da konuşacak kimsen olmadığını düşündüğünde ise sanki karşında biri varmış gibi sana aldığım deftere yaz. Bu defteri ilk gördüğümde aklındaki cümlelerin sözcüklerle bu defterde hayat bulacağını ileride iyi bir yazar olacağını kalbimde hissetmiştim. Bilmiyorum yazar olup olmayacağını ama annelik içgüdüsü diyelim. Yazacağın her cümleyi, kalbin ile yaz çünkü yazdıkça kendini daha çok mutlu hissedeceğine eminim. Bu satırları sana yazarken bile karşılıklı oturup konuşup muhabbet ediyormuş gibi mutlu hissediyorum.
Sana aldığım defter mavi kapaklı sade bir defter, kendimden bir parça bulduğum okurken karakterini kendimle özdeşleştirdiğim “Ters Köşe “ adlı kitabın yanında bulabilirsin. Yazdıklarını okumayı çok isterdim. Yazdıklarına her zaman güven, her cünlen seni başkalarına nasıl bir insan olduğunu anlatacaktır. Eğer yazmaya başladıysan hiçbir zaman yazmayı bırakma!
Seni çok seven Annen”
Mektup bu şekilde bitiyordu. Rüya esnasında annem bana bu cümleleri söylediğini hatırlıyordum. Raflara doğru ilerleyip annemin dediği kitabın yanında öylece duruyordu defter. Kitabı okumaya başladığımda kaç yaşında ne zaman okuduğumu yazan küçük bir not bırakmıştım. Mektuplarda annemin yönlendirmesiyle kitapları sırasıyla okumaya başlamıştım. Bu kitabı okuduğuma göre daha önceden mektubu okumuş olduğumu hatırlamam gerekiyorken bu mektubu ilk defa okuyup bu defterin varlığından yeni haberdar oluyordum. Defterin kapağını bir şeyler bulmak umuduyla açmıştım ama karşılaştığım sadece bembeyaz sayfalardı. Yazacağım her sözcük bu defterde hayat bulacaktı ama ne yazacağımı bilmiyordum. Defteri yanıma alıp çalışma masamın başına geçtim. Elime aldığım herhangi bir kalem ile o an sanki karşımda biri varmış gibi konuşarak yazmaya başladım:
“ Merhaba,
Karşımdaki insanla nasıl konuşmaya başlayacağımı bilmiyorum çünkü uzun zamandır derin bir sessizlik içerisinde yaşayan bir hayalettim. Konuşmaya nasıl karar verdiğimi merak ediyorsundur. Zamanın varsa anlatmak isterim. Kalbimde biriken o kadar çok sözcük var ki bu sözcüklere hayat vermek istedim. Onlar benim gibi bir hayalet değil insanların yaşamında yer alması gereken cümleler olmasını istedim ve yazmaya başladım. Yazdığım her cümle beni yaşadığım kabuğu biraz daha kırmama akıp giden hayatta hayalet olmaktan çıkıp benim var olmam gerektiğini söylüyordu ama ben bu hayata dâhil olmaya hazır değildim. O yüzden bu cümleleri yazmaya karar verdim. Bu cümleler bir nevi vücut bulacak ve bu hayatta bir şekilde var olacaktım.
Yazının başında yazdığım derin bir sessizlik ifadesine takılmış olabilirsin. Uzun zaman önce insanlarla iyi bir iletişim kuran bir insandım. Susmayı tercih etmemim sebebi başka bir durum eğer yazarak anlatma cesareti bulursam anlatabilirim. Susmak ilk başta aklındaki bütün düşüncelerin içinde boğulma sebep oluyor. Ben ilk başta böyle hissettim. Soru yağmurunun altında kalmış gibi hanginse cevap bulacağımı bilmiyordum. Günlerce bu durum böyle devam etti. Ta ki kabullenmem gerektiğinin cevabını bulana kadar.
İnsanoğlu’nun bana göre hayata karşı en büyük yenilgisi kabullenmeyi öğrenememesidir. Başına bir iş geldiğinde neden diye sorarak kabullenmek istemez. Aslında başına gelen olayının neden olduğunu cevabını bir şekilde zamanı geldiğinde alacaktır. Sabırsızlığı yüzünden cevap beklemeyi göz ardı etmektedir.
Derin sessizliğimi bir şekilde cevabımı alacağım için kabullendim. Sadece neler olacağını bilmeden bir adım atıyorum, elimde kalemin kendimi anlatmaya bir şekilde var olmaya çalışıyorum.
İsmimi söylemeyi unuttum adı Hayalet Yazar tanıştığımıza memnum oldum. Her ne kadar beni görmesen de yazdıklarımı yorum yapmadan beni anladığını düşünerek okuduğun için teşekkür ederim. Bu benim için bir başlangıç… Yazacağım her hikâye ve romanda yaratacağım her karakterde beni biraz daha yakından tanıyacağına emin olabilirsin. Şimdilik hoşça kal…”
Kalemi masaya bıraktığımda yazdıklarımı baştan bir daha okudum. İlk cümleyi yazdığımda gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Ve şimdi ne yapmam gerektiğini biliyordum. Annemin isteğini yerine getirmeli bir şekilde yazar olmalıydım. İçimde durdurulamaz bir yazma isteği oluşmuştu. Defteri aldığım gibi balkonda bıraktığım bilgisayarımın başına geçtim. Soğumuş olan kahvem ve akşam olmaya yüz tutmuş gün batımı ile ne yapabileceğimi düşünüyordum. Kendi istediklerimi yazmalıydım ve başkalarının okuyup okumama ihtimalini düşüncesi en son olmalıydı. Yazılarımı yayınlamak için araştırmaya başladığım sitelerin birçoğu istediğim gibi değildi. Kendimi ifade edebileceğim bir site bulamayacağımı düşünmeye başlarken birden aklıma neden kendi sitemi kurmayayım dedim. Hayalet Yazar adıyla kendi web sitemi kurup mavi defterimde yazdığım ilk yazıyı paylaştım. Yazılarımı okuyan olup olmayacağını zaman gösterecekti ama ben yazmaya devam edecektim.
Sürekli bilgisayara baktığımdan gözlerim ağrımaya başlamıştı bir süre gözlerimi kapatıp bir süre neler yazabilirim düşünmeye başladım. Hikâye, deneme kendimi ifade edebileceğim her şeyi yazabileceğimi düşünüyordum. Acaba ne yazabilirim diye düşünene kadar güneş batmış gökyüzü karanlığa dönmüştü. Bilgisayarı kapatıp içeriye geçmeyi düşünürken yazacağım ilk karşıma çıkmıştı. Sabahtan akşama kadar pencere oturup etrafına bakan sokaktan geçen otobüslere el sallayan adamın hikâyesini yazacaktım.
Yorumlar
Yorum Gönder