Kitap Güncesi: Unutma Beni Apartmanı-Süreyya

                                                  Unutma Beni Apartmanı: Süreyya








Daha önceki yazılarım okuduysanız şayet konu başlığından da anlaşılacağı gibi en sevdiğim yazarlardan biri olan Nermin Yıldırım’ın ilk kitabı olan; Unutma Beni Apartmanı kitabının Ana karakteri olan Süreyya ve onun hayatını anlatan cümleleri okurken kendimde bulduğum, benzer yanlarımı bahsedeceğim.

Bir yazarın yazdığı ilk kitap heyecan be heveslerin olduğu aklındaki her şeyi cümlelere döktüğünü okuduğunuz her cümlede anlayabiliyorsunuz. Unutma beni apartmanı kitabı benim için okumaktan büyük zevk aldığım ana karakteri olan Süreyya İle olan benzer yönlerimizin olduğu kendimi kötü hissettiğimde ruhuma iyi gelecek bir kitap okumak istediğimde okuyacak kitaplarım arasındadır. Nermin Yıldırım’ın ne kadar iyi yazdığından kalemin ustalığından bahsetmeyeceğim çünkü bu yazının konusu sadece Süreyya olacak.

Süreyya, hatırlayamadığı bir yaşta babasını kaybetmiş ve sebebini kitabın sonlarına doğru öğreneceğiniz annesi tarafından babaannesine bırakılmış bir karakter. Annesinin onu neden bıraktığını aklı erdiği yaşlarda  bile sorgulamıyor. Küçük yaşlardan itibaren yaşadığı yalnızlık bütün hayatını kapsıyor. Sadece üniversiteyi okumaya başladığı zaman yaşadığı evden yani babaannesinin yanından ayrılıyor, İstanbul’da yalnızlığıyla beraber yeni bir  başlıyor annesiz, büyümüş kız çocuğu… 

Hayatında çok fazla insana yer vermiyor, evini kiraladığı komşusu ve çok yakın arkadaşı olan Rıdvan dışında hayatına giren ve çıkan insanlar geçici oluyor. Uzun süreli ilişki yaşadığı yurt dışındaki sevgilisinden bir çocuğu oluyor ve annelik duygusunu hiç bilmediği için hiç bir not bırakmadan ülkeden ayrılıp İstanbul’a geri dönüyor. Süreyya, hayatını başka birinin yerine yazarak ve çeşitli işlerden sağlıyor. Hatta bu yazarın sadece adı ve soyadının baş harflerini biliyoruz. Yazdığı her hikayede kendine dair ufak notlar düşüyor. Yaşamak istedikleri, yarım kaldığını düşündüğü her şey ve annesinin yokluğunu. Yazdığı tüm kitaplar güzel bir başarıya ulaşıyor, yazdıran kişide büyük bir üne kavuşuyor. Yazma yeteneği olmayan bu karakter aslında zengin bir ailenin her şeyi paranın  gücü ile elde etmeyle ulaşmış bir karakter ve Süreyya ile arasında farkında olmadan bir bağ oluşuyor lakin ikiside bu oluşan bağı dile dökmüyor.

Genel hatları ile kısa olarak size Süreyya’dan ve onun yaşadıklarını daha çok merak ediyorsanız bu mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Süreyya karakterinin okudukça kendimde bulduğum bir çok karakter benzerliği olduğu kadar tabiiki de benzemeyen yönlerimin olduğu yok değil. Süreyya’nın yazdığı her cümleyi okuduğumda onunla özdeşleştiğimi kendime benzeyen her ne kadar hayali olsa bile yakın bir arkadaş gibi hissettiğimi söyleyebilirim. 

Bir insan bir kitap karakterini kendine nasıl yakın hissedebilir? Unutma beni apartmanını ilk okumaya başladığımda  bana benzeyen bir insanı okuyacağımı hiç düşünmemiştim. Kendi hayatımı algıladığım o aklımın erdiği günden beri bir yalnızlığın içersinde büyümüş bir insanım ve bu durumun ilerki hayatımı çok etkileyeceğini ancak yaş aldıkça anladım. Çevremdeki insanlar ile yakın bir şekilde yada en hızlı bir biçimde arkadaşlık ilişkisi kuramıyorum. Evet, onlarla belli bir iletişim kuruyorum ama belli bir mesafeden ve duvarımı aşmayacak şekilde oluyor. Bu durumu bir türlü aşamadığım için çevremdeki insanlar beni akıllarında daha farklı bir yere yerleştiriyor. “O herkesle muhabbet etmez “ gibi cümleler duymuyor değilim. Bu hissettiğim yalnızlığı arkadaş bulabilmek için kitap okumayı seçtim. Okuduğum kitaptaki karakterler benim en yakın arkadaşım oldu. Bu yüzdendir ki içimde büyüyen yalnızlığı çok hissetmedim. Şu an içinde bulunduğum yaşta kendimi rahatlıkla ifade edebildiğim beni anlayabilen arkadaşlarım bir elimin iki parmağını geçmez ki bu durumdam gayet memunum. 

Süreyya ile ortak olan diğer yanım ise yazmak. Her ne kadar profesyonel bir yazma yeteneğim olmada bile yazı yazmayı, yazarken hissettiğim mutluluk daha biçilemez. Daha önceki blog yazılarımda da belirtiğim üzere yazı yazmak, kelimelere hayat vermek benim için bu dünyada yaptığım en mutlu olduğum iyi hissettiğim durumlardan biridir. Süreyya ile buluştuğumuz nokta ise ikimizde gerçek hayatta yapamadığımız yada yapsaydık nasıl olabilir diye düşündüğümüz olay ve durumları yazarak gerçekleştirmekti. 

Aklımdan geçen bir sürü hikaye veya roman olma yolunda ilerlemeyen bir sürü fikir var. Hepsini sırasıyla zamanı geldiğinde yazıya dökmek istiyorum. 

Süreyya  kendi hayatından bazı parçaları eklemesi her roman yazarın bir imzası gibidir. Yazdığım yazılarda kendime ait illaki bir şey ekliyorum bu kahve veya kitap okumak olabiliyor. O anki ruh halime göre eklemek istediğim özellik değişebiliyor. 

Unutma beni apartmanı kitabını ne zaman okusam her defasında farklı bir tat alıyorum. Baştan sona ne olacağını bilsem bile okuduğum ruh haline göre bana  farklı duygular hissettirir ve Süreyya gibi bir hayatım olsaydı nasıl yaşardım ? Sorusunun cevabını düşünmeye başlardım. İyi yada kötü ruh halinde olsam bile kitabı okumaya başladığımdaki Süreyya’ nı hayat hikayesini baştan okumak onun yaşadıklarına şahit olmak farklı duygular hissettmeme sebep oluyor.

Yazdıklarımı sonuna kadar okuduysanız şayet unutma beni apartmanı kitabını merak ettirip okumanıza vesile olmuş olursam ne mutlu bana… Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…


Yorumlar

Popüler Yayınlar