İsimsiz Hikaye: Bu Hikayenin Adı Belli Değil Final
Sınıfta herkes fırtına öncesi bir sessizlik ve heyecanlı bir biçimde ile kapıdan geçecek olan Aziz Hocayı büyük bir merakla bekliyorlardı. Sosyal medyada yazdıkları ile popüler olan dahil hiç kimse konuşmaya cesareti yoktu. Aziz hoca, bütün heybetiyle elinde bir kutu ile girdiğinde herkes dikkatli bir biçimde büyük merakla kutuya bakmaya başladı:
“Evet arkadaşlar, bugün son dersimiz ve bugün size vereceğim final ödevi ile bitecek. Sınav sonuçlarınız size e-posta yolu ile bildirilecektir. Burada aldığınız eğitim yazarlık hayatınız boyunca size yol gösterecek bir ışık olacaktır. Kendinize hiç bir zaman ben tamam oldum demeyin. Yazdığınız sürece her zaman bir eksiğiniz olacaktır. Yazdıkça geliştirme süreniz devam edecektir.
Bu kutu neden ne amaçla burada durduğunu merak ediyorsunuz. Finala sorularınız bu kutunun içinde, ve sizden yazacağınız konu başlığı olacak. İlk kim kutudan çekmek ister, “ dediğinde bütün sınıfa göz gezdirirken herkes ilk kim kalkacak diye birbirine bakarken Yener kendinden emin bir şekilde ayağa kalkıp kutuya doğru yürümeye başladığında şaşkınlıkla ona bakmaya başladılar. Kimse ilk kurban olmak istemiyordu yalnız içlerinden birisi bu adımı atması gerek bakışı ile birbirilerine bakmaktaydılar.
“Nerede o yazma cesaretiniz? Ne çıkacağını bilmeden bir yola çıkmak gibi bir şey bu kutudan seçeceğiniz kağıt yada herhangi bir nesne, evet kim geliyor?”
Geri çekilen sandalyenin sesi geldiği yere baktı. Yener bilinmeyini öğrenmek isteyen adımlarla Aziz hocanın yanına geldi:
“Aziz hocam, yazma isteğimi keşfettiğimden beri kendime hiç bir zaman sizin gibi yazar olma gözüyle bakmadım.Yazmayı, cümlelere hayat verirken o hissettiğim mutluluğu nasıl bir ifade edeceğimi bilmiyorum belki bu kutudan ne çıkacağını bilmeden yazarken neden mutlu olduğumu ifade edebileceğim bir konuda çıkabilir. Gönüllü olarak gelmek istedim. “
“O zaman kutu burada seç bakalım ne çıkacak bahtına.”
Normal sıradan bir kutuydu , içinde ne olduğunu tam anlamıyla görünmüyordu. Yavaşça yanına yaklaşıp yarı aralık kapaktan elini içeriye attı. Dokunduğu nesneleri çözmeye çalışırken en kısa sürede seçmeye çalışıyordu. Kağıt gibi ama kağıt gibi olmayan bir nesne eline geldiğinde onu seçmeye karar verdi. Derin bir nefes alıp almaya karar verdiği nesneyi kutudan çıkardığında pür dikkat sınıftaki herkes ona bakıyordu. Elindeki nesne bir fotoğraftı. İlk baktığında, çalışma masası olarak düşündüğü bir masa ve üstünde sayfası açık kalmış bir defter ve ona yazmak için elinde bir kalemle sandalyede oturmuş bir adam vardı.
“ Evet, Yener fotoğrafta ne görüyorsun?”
“Yazı yazmak isteyen biri var hocam o kadar düşünceye dalmış ki, fotoğrafın çekildiğinin farkında değil. Etrafında kitaplar var burası bir kütüphane değil bir çalışma odası, kütüphane de bu şekilde fotoğraf çekilmesine izin vermezler.”
“Peki fotoğraftaki adamın yüz ifadesinde ne görüyorsun?”
“ Yorgun bir yüz ifadesi var, ama bu yorgunluk fiziksel bir yorgunluk değil hayatı ile ilgili bir şeyler düşünmekten yorulmuş gibi ve ne yapacağını bilmeden önündeki defter ve kaleme bakarak oturuyor.”
“Bu kişi yazar olabilir mi peki? Çünkü önünde açık bir defter ve kalem var.”
“Sanmıyorum yazan biri değil, hatta daha önce hiç yazı yazmamış belki arada kitap okuyan biri olabilir ama yazan biri değil.”
“Peki önündeki defter ve kalem hakkında ne diyebilirsin”
“İnsanların kendisini anlayamacağını düşündüğü için aklından geçenleri , söylemek istediklerini anlatacak biri olmadığını düşünüyor. Ve düşünceleri ona ağır geldiği için kendini yorgun hissediyor. Ve bir gün amaçsızca gezindiğinde bir kitapçıya giriyor vakit öldürmek için dolanırken kitaplar arasında ismi ilginç gelen bir kitaba bakmak için eline alıyor ve açtığı ilk sayfada aradığı cevabı buluyor. Sorumun cevabı bu olabilir mi diye düşünüyor.”
“Pe ki nedir okuduğu o cümle hatırlıyor musun?”
“ Kendine ağır gelen düşüncelerini birine anlatma isteği diye tahmin ediyorum. O yüzden boş bir defter ve kalem var masanın üstünde, bir şekilde yazmak istiyor ama nereden nasıl başlayacağını bilmiyor.”
“Sen olsaydın bu fotoğrafta sen nasıl yazmaya başlardın?”
“Kendime ağır gelen düşüncelerim olsaydı şayet karşımda duran deftere bir insan ismi verip ona bir insanmış gibi aklımdan geçenleri yazarak anlatmaya çalışırdım. Yazdığım her cümle beni bir adım daha rahatlatır yazdıkça kendimi daha mutlu hissederdim. Çünkü beni karşılıksız dinleyen bir var. Yazdıkça her düşüncemin benden uçup gittiğini rahatladığımı bilirdim, yazdıkça şunu fark ederdim ki yazmak insanlara daha çok anlatmak istiyordum. Sadece kendimi değil hayal kurduğum yapmak istediğim her şeye yazdığım kalem ile hayat veriyordum. Sözcüklerle bir hayat kurmak, hayata dair bakış açını ifade edebilip bunu anlatabilmek için yazıyı kullanarak diğer insanlara ulaşırsın,” söylediğinde nefes nefese kaldığını hissederken Aziz hoca ona gülümseyerek bakıyordu. Sınıftaki herkes Yener’in söylediği cümleleri düşünüyordu: “Gördüğü bu fotoğraftan bu kadar anlam nasıl çıkardı?” Herkes bunun cevabı düşünürken Aziz hoca:
“ Vakit kaybetmeden bu fotoğrafta gördüğün her şeyi hayata geçir, yazmaya başla fotoğrafta gördüğün hissettiğin her şey senin bir yansıman , kendine bile itiraf edemediğin düşüncelerine kaleminle yazacağın her sözcükle hayat ver, hayat ver ki hepsi başka insanlara ulaşabilsinler. Yarına kadar süre yazdıklarını okumak istiyorum.”
Sınıftan bütün eşyalarını aldığı gibi herkesin gözü onun üzerindeyken çıkmıştı. Aklından geçen hiç sözcüğü unutmamak için hızlı adımlarla kendini rahatça odaklanabileceği bir yer düşünüyordu. Evde yada herhangi bir kafede yazmak istemiyor kütüphaneye gitse sınavlara hazırlana öğrencilerden yer bulamayacağını biliyordu. Birden bire durdu ve sakince düşünmeye başladı. Sakin bir yerde yazmalı odaklanabilmesi için nereye gideceğini bulmuştu. Her şeyin başlangıç noktası olan ilk yazı yazma deneyimini keşfettiği yere hızlı adımlarla otobüs durağına yürümeye başladı. Durağa gelen her otobüse insanlar yer kapmak için adeta birbiriyle yarış ediyordu. Bineceği otobüs yaklaşınca bekleyen diğer insanlar gibi otobüse doğru koşup hızlıca bindi. Gideceği durak sayısı fazla değildi oturmaya gerek görmeyip ayakta durmayı tercih etti.
Evi dışında burada yazı yazmayı çok seviyordu. Çınar ağacının gölgesinde deniz kokusu ve martıların sesi ile karışan şehrin gürültüsüne rağmen bankta oturup saatlerce yazı yazabileceğini biliyordu. İşte o gün geldiğini kalbi ile hissediyordu. Bankta oturup bilgisayarını açmadan önce etrafına baktı. Gördüğü her insan hayatın bir anında bir şekilde dahil olarak yaşıyordu. Bir sonraki adımı bilmeden sanki hiç bitmeyecekmiş gibi hep yaşayacakmış gibi bir daha gelmeyecek anın tadını çıkarmadan ulaşmaya çalıştıkları yere doğru gidiyorlardı. Denizden gelen yoğun iyot kokusunu farkında bile değillerdi. Bir saniye durmadan ulaşmak istedikleri yere doğru adeta koşuyorlardı. Aslında bir dakika dahi durup nefes almak etrafındaki muhteşem güzelliği görmeleri gerekirdi. Bu manzarayı fark etme durumu olsaydı yaşadıklarına inanabilirlerdi. Aklındaki düşünceler sözcüklerle hayat bulma zamanı gelmişti. Aziz Hoca’nın sınavında geçip geçmememek yada yayınevlerine gösterebileceği bir sertifikaya sahip olma isteği yoktu. Bir an önce yazmaya başlamalıydı. Bilgisayarını açtığında karşısına çıkan bembeyaz sayfada düşünceleri hayat bulması için yazmaya başladı:
“Bilmediğim bir ülkenin , yine bilmediğim bir şehrinde tek başıma bu satırları yazarken aklımdan neler geçtiğini bilmiyorum…”
Son
Yorumlar
Yorum Gönder