Hayalet


Oturduğu masadan bilgisayar ekranına bakarken şöyle düşündü:
“Var ile yok arası yaşıyorum aslında, bir gün buraya gelmesem bile fark etmeyecekler gelmediğini.” Kendi kendine gülümsedi. Elindeki dosyayı bilgisayar işledikten sonra arşiv kısmına götürüp dosyasına sanki bir daha hiç yerinden çıkmayacakmış gibi yerleştiriyordu. Alışmış olduğu sıradan hayatında karşısına çıkan her şeyi kabullenmiş, değişiklik adına hiçbir adım atmamıştı Yavuz.  Birazdan kahvesini alacak ve saat 11 gibi genel müdürün tüm şirket çalışanlarına gönderdiği e- postayı okuyacaktı. “Ulusa sesleniş “diye ad taktığı bu e- postaya genel müdürün bugün ve gelecekte neler yaptıklarını anlatan bir postaydı. Önceleri bütün çalışanları topladıkları toplantıları geride bırakmışlardı. Teknoloji sayesinde görüntülü olarak aynı anda herkese ulaşabiliyorlardı. Şirket binasının en kuytu köşesine yapmışlardı arşiv odasını ama en güzel manzaraya sahip pencere bu odaya aitti. Yavuz günün ikinci kahvesini alıp bu pencere karşındaki içerdi. Bu pencerenin önünde kahve içtiği vakit kendini mutlu hissederdi yada öyle olduğunu sanırdı. Çocuk parkında oynayan çocukları gördükçe; “Keşke o masumiyet hep kalsa hiç büyümeseydim.” Diye düşünürdü. Kahvesi bittiği vakit bilgisayarını kontrol eder, cevap vermesi gereken e-posta varsa geri dönüş yapar ve sadece içinde okuduğu kitabı olan evrak çantasını alır çıkış işlemini yaptıktan sonra evinin yolunun tutardı. Yavuz, bu rutinde hayatına devam ederken bir gün hayatında mucize diyebileceği bir değişiklik olacağını hiç ama hiç düşünmüyordu. Aşka dair düşüncelerini çoktan rafa kaldırmış en son ne zaman aşık olduğunu bile unutmuştu. Dışarıdan bakıldığında nefes alan bir robot gibiydi Yavuz, her gün belirli işleri belirli düzen içerisinden yerine getiren bir robot… şirket çalışanlarıyla yüz yüze girdiği bir iletişim   yoktu. Yeni başlayan elemanlar rotasyon süreci zamanında bir hafta onunla çalışır, şirket işleyişinin nasıl olduğunu öğrenir. Yavuz’un ismini sadece e-posta  listesi dışında görmezlerdi.
O sabah yine her zamanki rutin işlerini yaparken kapının çalmasıyla insan kaynakları müdürü Şafak Bey ile yanında yüzünü ilk defa gördüğü bir kız vardı. Şafak Bey, değişik bir insan kaynakları müdürüydü. Yeni bir eleman işe başladığı vakit bizzat kendi ilgilenir başka bir personele bırakmazdı:
“Yavuz Bey günaydın, Gözde hanım belirlediğimiz rotasyon eğitimi durumunda bir hafta sizinle birlikte. Sizden gerekli özveriyi bekliyorum. İkinize de iyi çalışmalar. “dedikten sonra Yavuz ile Gözde’yi baş başa bıraktı. Kendi huzuru bozulmasına bir hafta nasıl tahammül edeceğini düşünürken:
“ Merhaba ben Gözde Cesur, bir hafta beraber çalışacağız.” Demişti kendine has bir sevimlilik yerleştirdiği yüzüne, Yavuz olanca tepkisizliğiyle cevap verdi:
“Hayırlı olsun, bu bölüme geldiğinize göre rotasyon eğitiminizin son aşamasındasınız. Burası şirketin arşiv bölümü, dijital yada kağıt üzeri olan tüm sözleşmeler ve yazışmaları arşivleniyor…”
“Yavuz bey sözünüz kesiyorum ama şu penceredeki manzaraya bi baktıktan sonra başlasak eğitime nasıl olur?” dedikten sonra Yavuz’un hiçbir şey demesine fırsat vermeden pencereye doğru gitti. Yavuz ne olduğunu anlayamamış şaşkınlık içerisinde bakakalmıştı. Daha önce işleyişi anlattığı personeller eğitimin bir an önce bitmesi için vücut dilleriyle bariz belli ederdi. Gözde’nin yanına gittiğinde onun yüzündeki mutluluğu görünce kendini anlamını tarif edemediği şekilde mutlu hissetti.
“Bu güzel manzara aklınıza iyice yerleştirin çünkü bu eğitimden sonra buraya gelme ihtimaliniz olmayacak.”
“Neden böyle söylüyorsunuz ki ?”
“ Çünkü üst kata kendi masanıza yerleştiğinizde, arşive gönderilecek her dosya sizin tarafınızdan değil, ofis elemanları tarafından buraya getirilir. Bu bölümde eğitim görmenizin amacı şirket içerisinde hangi kısmın nerde olduğunu nasıl bir işleyişi olduğunu öğrenmek.”
“Yavuz bey iyi hoş güzel anlatıyorsunuz da ne ben üniversite öğrencisiyim nede siz üniversite hocası… Kendimi birden okulda ders dinlerken hissettim.”
“Genel olarak bu şekilde anlatırım.”
“Anlıyorum ama daha tanışalı birkaç dakika oldu ve böyle güzel bir manzaraya sahip bir ofisiniz varken neden insanları konuşma şekliniz buradan uzak durun burası benim bölgem diyorsunuz.”
“Anlatma şeklimde böyle bir imada bulunmadım Gözde Hanım. Size buradaki işleyişi öğretmedi anlatış üslubum bu şekilde. “
Gözde’nin sergilediği ukalaca tavrına sinirlendiği halde belli etmemişti. Gerekli süre geçtikten sonra onun için sadece bir isim olarak kalacaktı.
            “Artık anlatmaya başlayayım işleyişi çünkü bu şirkette çalıştığınız sürece anlayacaksınız ki zaman sizin için önemli bit unsur olacak.”
            “Öğretmen olan siziniz başlayalım diyorsanız…”
            Yavuz, arşivdeki işleyişi anlatmaya başladığında Gözde’nin kendinden emin bakışlarından rahatsız olması gerekirken anlattığı her konuda kendine göre yorumlayışı fikir sunması hoşuna gitmişti. İlk başta nasıl bu bir haftayı atlatacağını ukala tavrına nasıl katlanacağını düşünürken gitmesine son birkaç gün kalmıştı. Kendisinden başka bir insanın varlığına alışmıştı. Aralarında iş dışında bir konuşma geçmiyor insanlara olan karşı mesafesini koruyordu. Fakat her sabah ofise girdiğinde elinde iki fincan kahve ile güler yüzle karşılamasının tadını çıkarıyordu. Nasıl olsa bir gün unutulup her zamanki rutin hayatına kaslığı yerden devam edecekti. Bu düşüncelerle birlikte günün ikinci kahvesini hazırlayıp penceresine doğru ilerken:
            “ Yavuz Bey bugün de gelmiyor musunuz yemeğe?”
            “Her gün aynı soruyu sormaktan sıkılmadın bende cevap vermekten. “dedi gülümseyerek.
            “ Sizinle bir haftadır çalışıyorum şu ana kadar duvarını aşamadığım insan siz olduğunuz. İnsanlara karşı neden aşmasını istemediğiniz duvarlar örüyorsunuz?”
“ Kendimi bildim bileli insanların beni anlamadıklarını düşündüğüm için.”
“ Ne oldu da insanların sizi anlamadıklarını düşündünüz?”
“Eğer bu konuyu konuşacak olursak yemek molanı heba etmiş olacaksın. Bu bölümde benim hayatımı değil, işleyişini öğrenmek için geldin.” Dediğinde Gözde kahvesini doldurup pencerenin kenarındaki sandalyeyi çekip oturarak:
“Sizi dinliyorum Yavuz Bey!” bu şekilde karşısına oturduğunda şaşırıp ne diyeceğini bilememişti. Kendisi hakkında konuşmayı sevmiyor, alışmış olduğu bu yalnızlığa kimseye anlatmak dahi istemiyordu. Gözde’ye bakınca o sandalyeden kendisini dinlemeden kalkmayacağını biliyordu:
“Bilmiyorsunuz da yukarda ofistekiler size hayalet adını koymuşlar.Ve bu durum beni çok sinirlendiriyor çünkü sizi tanıyorum. Sizden daha önce eğitim alanlar bir hafta boyunca eğitim bitmesi için gün saymışlar. Hiç konuşmadığınızı varlığınızın bile belli olmadığını söylediler. Sadece e-posta listesinde bir isim olarak kalacağını söylediler.”
“ İnsanlarla konuşmadığım için benim hakkımda hayalet ismini yakıştırmaları şaşırtıcı doğrusu, ne diyeyim hayalet olmak da güzel…”
“Yavuz Bey bir haftadır nerdeyse sizinle çalışıyorum. Gerekmedikçe konuşmuyor, yarattığınız dünyaya kimseyi sokmuyorsunuz. Her gün yaptığınız saatinizi şaşırtmayacak şekilde bir rutin yaşamınız var. Yaşınız kaç bilmiyorum ama dışarıda kaçırdığınız bir daha görme şansınız olmayacak bir dünya var. Kabuğunuzdan çıkın artık.”
“Neden bu kadar kabuğumdan çıkmamı istiyorsun? Varlığımın bile belli olmadığı bir dünyada kendimi göstermek bende buradayım diye göstermek için çaba sarf etmediğimi mi düşünüyorsun? İnsanlar seni anlamayıp görmezden gelmeye başlayınca çırpınmayı bırakıp kabullenmeye başlıyorsun. Yaşadığın en ufak andan bile zevk almaya çalışıyorsun… Tıpkı bu pencere önünde kahve içmek gibi…”
“Ben sizi anlıyorum Yavuz Bey…”
“Hayır, sende anlamıyorsun. Çünkü gözlemlediğin kadar biliyorsun beni. “
“ Sizinle konuşmaya çalıştıkça kaçıyorsunuz hatta şu an bile sizinle bu kadar uzun konuşmak bile benim için mucize gibi bir şey. Yavuz bey, insanları sizin kadar bende biliyorum. Ama bu demek değil ki insanlardan kaçamak yaşamak nereye kadar devam edebilir?”
Dediğinde Yavuz sessiz kalmayı tercih edip pencereden dışarı bakmıştı. Kendi kabuğuna çekilmeden önce halini düşündü. Gözde’nin kendisine baktığını biliyordu. Yüzüne karşı bakamıyor, sessizliği bir cevap olarak kullanıyordu. O günden sonra Gözde de diğer elemanlar gibi onu görmezden gelmeye başlamıştı. Eğitim son gününde sadece kuru bir teşekkür edip kendi için hazırlanan ofisin yolunu tutmuştu. Aklının bir köşesinde “Gözde’nin kendisiyle neden bu kadar ilgili olmasını” bir türlü anlayamamıştı. Herkese karşı konulamaz mesafesini bir nebze olsun Gözde aşabilmişti. Aklına başka düşünceler geliyor, böyle bir durumun olmayacağını kendini ikna çalışıyor ama aklından bir türlü gitmiyordu.
Sabah ki işlerini bitirdikten sonra pencerenin önünde saksıya benzer bir şey gördü. Yanına yaklaştığında içine çiçek ekilmiş bir kahve fincanı gördü. Gözde kendi artık burada olmasa bile varlığını hissettirmek için bırakmıştı bu çiçeği buraya. Kendine artık yeni bir rutin belirlemişti. Her pencereye geldiğinde çiçekle konuşmaya başlamıştı. Anlatmaya başladıkça kendini daha iyi hissediyordu. Aslında kendine itiraf edemediği bir durum vardı ve çiçeğe söylemeye çekiniyor bir türlü kabullenmek kendini kandırmak istemiyordu. Kendi yarattığı dünya dışına çıkmak hele ki başka bir kişinin dâhil olmasını dahi düşünemiyordu. Bu adımı atmak, tanımadığı bambaşka dünyaya adım atmak demekti.
            O gün öğle yemeğini kendi dünyasından çıkıp alışamadığı dünyaya adım atmak için Gözde’nin bahsettiği restorana gitti. Daha çok Gözde’yi görmek için gitmek adım atmıştı ama insanların ona olan bakışlarından rahatsız olup kendi hakkında konuştuklarını anlayınca yemek siparişini vermeden kalkmıştı. Yapamıyor, insanlar arasına karışamıyordu. Ayaklarının ezberlediği adımlarla ofisine doğru yürüdü. İçeriye geçtiğinde masasının üstünde bir paket gördü. Arşivlenecek bir dosyadır diye ilk başta önemsemedi ama daha dikkatli baktığında dışarıdan gelen bir paket olduğunu görünce şaşırdı. Paketi alıp açtığında içinde bir kitap ve bir mektup gördü. kitabın adı : “Hayalet” yazar kısmını gördüğünde çok şaşırmıştı: Gözde Cesur. Kitaba bakarak öylece kaldı bir süre… Sonra mektubu okumaya başladı:
            Merhaba Hayalet;
Özür dilerim, bundan sonra okuyacağın cümleler için. Çünkü bu kitaba senin rızanı almadan biraz da kendim kurgulayarak yazdığım için. Seni, oyun parkımda yeğenimle ilgilenirken pencere de görmüştüm. İstinasız her gün aynı saatte orada elinde bir fincan kahve ile orada etrafa bakıyordun. Bir yazar olarak ilgimi çekmiştin ve aklımda seninle ilgili bir hikaye oluştururken seni tanımam gerektiğine karar vermiştim. Bir  tanıdığım vasıtasıyla şirkete yeni başlayan bir eleman rolünde senin yanında çalışmaya başladım.
            Sessizliğinle kendine ait bir dünyan vardı, kimseyle gerekmedikçe konuşmuyor , rutin bir şekilde yaşamaya devam ediyordun. Benim kafamda yarattığım karakter bu olamazdı. Bir şekilde daha derine inmem gerekiyordu. Bana kendini anlatman için senin huylarını öğrenmeye çalıştım. Nasıl kahve içtiğini, hangi yazarları okuduğunu ve en önemlisi neden böyle bir yaşamı tercih ettiğini…  Seni tanıdığını düşündüğüm insanlara sorduğumda bana tek bildikleri senin bir “Hayalet “gibi olduğunu söylediler. Hayata karşı ne tür bir darbe alıp bu şekilde yaşamayı seçtiğini bilmiyorum. Sormak istedim ama bir türlü cesaret edemedim. En son insanların seni anlamadığını söylediğini konuşmamızda bana olan bakışını fark ettim. Evet bana karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştın ve bunu kabullenemiyordun.
            Sana cesaret verip adım atmanı sağlayabilirdim. Ama yapamadım. Çünkü benim bedenimde yarattığın Gözde ile tanıyacağın Gözde çok farklı insan… O yüzden hayalindeki gibi kalmak istedim. Beni hatırlaman için sana unutma beni çiçeği bıraktım.
             Kitabı okuduğunda benim gözümdeki Yavuz’u göreceksin. Senin aslında nasıl bir insan olduğunu kendi cümlelerimle anlattım. Umarım beğenirsin.
Mektup bu şekilde bitiyordu. Kendi hayatı bu kitabın içindeydi, önceden hiç kimsenin fark etmediği hayaleti herkes bilecekti. Her zaman ki gibi kahvesini alıp pencere kenarında oturarak kitabı okumaya başladı.


Yorumlar

Popüler Yayınlar