İsimsiz Hikayeler: Bir Rüya Hikayesi
Temmuz ayının en
sıcak günlerinin yaşandığı günlerin birinde, hafta sonu yorgunluğunu üzerinden
atamamış olan insanlar yeni bir haftanın getirdiği iş yoğunluğunu gözünde
büyüterek yarattığı pazartesi sendromunu yaşıyordu. Düzen bozulmadan bir şekilde devam ediyordu. Havanın
sıcaklığına rağmen dışarı da gezinen insan sayısı yok denecek kadar az değildi.
Kahve keyfi yapanlar, öğle molası verip yemeklerini yiyenler ve bu sıcak
havanın tadını çıkarıp keşfe çıkanlar vardı etrafta.
Sahil
kenarında mavi bir sırt çantası, üstünde beyaz bir tişört altına mavi bir kot
giymiş, kıyafetiyle uyumlu ayakkabılarıyla kulaklığında dinlediği her neyse
dünyayı sessize almış bir kız yürüyordu. Attığı her adımda dünyaya karşı özgür
olduğunu hissettiriyordu. Elleri cebinde etrafına bakarak yürümeye devam
ediyordu. Yürüyüş hızına bakılırsa epey
bir zamandır yürüdüğü fark ediliyor yalnız hiçbir yorgunluk belirtisi
göstermiyordu. Denize baktığı vakit yüzünde oluşan gülümseme o an ki hissettiği
mutluluğu gösteriyordu. Hava güneşli olduğundan banklarda oturan kimse yoktu. Herkes
gölge olan yerlere kaçmıştı. Ellini başını üstüne koyduğunda hissettiği
sıcaklıktan bir yerde oturup dinlemesi gerektiğine karar verdi. Boş banklardan
birine oturup çantasından suyunu çıkardı. Eline biraz döküp başını serinlemesi
için sürdü. Karşındaki deniz kendi âleminde akmaya devam etmekteydi. Şişede kalan
son suyu da içti ve boş şişeyi atmak için çöp kutusu baktı göremeyince
çantasına geri koyup oturduğu yerden denizi izlemeye başladı. Spor kıyafetlerini
giyip koşanlar, el ele tutuşup gezen çiftler denizi fark etmeden yürüyorlardı. Birden oturduğu yerden kalktı korkuluklara
doğru ilerledi. Cep telefonunu çıkartıp
bu anı ölümsüzleştirmek istedi. Birkaç açıdan fotoğrafları çekti. Yeteri kadar
dinlediği düşünüp kaldığı yerden yürümeye devam etti.
Denizden gelen
hafif esinti ile birlikte düşüncelere daldığı belli oluyordu. Ne hakkında
düşünüyordu? Hayatı hakkında mı yapmak istedikleri mi yoksa hatırladığı biri
hakkında mı? Yüz ifadesinden ne düşündüğü anlaşılamıyordu. Etrafına baka baka
dinlediği müziğin ritmine uyarak bir süre yürümeye devam etti. Sahil kenarının
sonuna doğru birbiri ardına dizilmiş kahve mekânları başlıyordu. Yürümeye devam ederek hangi mekânda kahve
içeceğini karar vermeye çalışır gibiydi.
Genelde bahçe kısımlarında olan masalar dolu iç taraftaki masalar çok
fazla insan gözükmüyordu. Çok fazla gürültülü olan yerleri es geçiyordu. Popüler
olan bir kahve mekânın önünde durdu içeri girip girmemekle tereddüt etti. İçerideki kahve kuyruğunu gördüğünde girmekten
vazgeçti. Yürümeye devam ederek diğer mekânlara bakarak ilerledi. Sonunda kahve
içip dinlenebileceğini düşündüğü bir mekânın önünde durdu.
Hoş bir kahve
kokusu eşliğinde içeri girdi. Yeni açılmış bir yere benziyordu. Masalar çok dolu
olmasa da hatırı sayılı bir oturan kişi sayısı vardı. Kahverengi ağırlıklı olmakla birlikte sanki
bir orman havası yaratılmış gibi her yerde asılı duran rengârenk çiçekler
vardı. Kulağı çok tırmalamayacak hoş bir
enstrümantal müzik duyuluyordu. Siparişini vermek için tezgâh geldiğinde
kendisini gülümseyen bir çift göz karşıladı:
“Merhaba, nasıl
yardımcı olabilirim?”
“Sade büyük boy bir
filtre kahve alabilirmiyim.”
“Özellikle içmek
istediğiniz bir kahve çekirdeği var mı yoksa günün kahve çekirdeğinden
hazırlamamı ister misiniz?”
“Sumatra kahve
çekirdeği ile hazırlayabilirsiniz.”
Kahvesini alıp
ödemeyi yaptıktan sonra gözüne kestirdiği yere doğru yöneldi. Kahvesini masaya
çantayı yanında boş duran sandalyenin üzerine koydu. Pencereye bakacak şekilde
arkası dönük bir şekilde oturdu. Rengârenk çiçekler, yemyeşil ağaçların olduğu
sanki başka bir boyuta bakıyormuş hissi veren bir manzaraydı karşısındaki
görüntü. Kahvesinden bir yudum aldığında algıladığı tat bir mutluluk içerisinde
yüzüne yayılmıştı. Çantasından kitabı çıkarıp büyük dikkatle okumaya
başladığında masaların birinde bir çift göz içeri adım attığından beri onu
izliyordu. Kendisini görüp görmediğinden emin olmaya çalışır bir hali vardı.
Belki de gördü ama görmemezlikten gelmiş olabilme ihtimali de vardı. Uzun
süredir görmediği belli olan bakışlarından bir intikam alma hırsı kendini belli
ediyordu. Yanında oturan arkadaşlarına dönüp:
“Uzun zamandır
görmediğim birini gördüm. Bir selam verip geleceğim.” Dedikten sonra
konuşmalarına izin vermeden ayağına gelen bir fırsatı yakalayan biri gibi ona
doğru yürümeye başladı. Yüz ifadesinde konuşmaya nasıl başlayacağına dair bir
düşünce okunuyordu. Kitabını okurken burnuna tanıdık bir parfüm kokusu geldi. Koku
daha da yoğun bir şekilde geldiği halde kitabını okumaya devam etti. Kokunun sahibi
yan sandalyesine oturduğunda merak edip bakmak istese de bakmamayı tercih edip
okurken kahvesine doğru uzanırken:
“Hiç değişmemişsin.”
Sesin geldiği
yönünde şaşkın bir ifade ile bakakaldı. Uzun zamandır görmediği kişi son hamle
için bekleyen bir avcı gibi karşısında gülümseyerek duruyordu. Okuduğu sayfaya
ayraç koyarak kitabını kapattı sandalyesini ona doğru çevirerek gözlerinin
içine bakarken konuşmaya devam etti:
“Y ine bakımsız bir
şekilde kendine çeki düzen vermeden yaşamaya devam etmen ilginç. Eminim ki
hayatında biri yoktur. Bu halinle birini bulmam mucize olurdu. Gerçi kafanı
kitaplardan kaldırıp etrafına baksan bile seni yanında gezdirecek erkek ancak
görme bozukluğuna sahip olması gerekir.”
“Bakıyorum da yıllar
içerisinde bana bayağı bir kin gütmüşsün. Bilmeni isterim ki yıllar geçtikçe
sana karşı herhangi bir nefret yâda sevme duygum yok. Bu söylediklerinde canımı
acıtacağını düşünüyorsan yanılıyorsun diyebilirim. Çünkü söylediğin her cümle
bana karşı hissettiğin duyguya karşılık vermeyeceğim kadar sıradan birisin.”
“ Sıradan biriyim
öyle mi? Sana değer verdiğim kadar kimse değer vermemiştir sana. Her an seninle
vakit geçirmek istediğim halde sen bir bahane bulup başka zaman diyordun. Sosyal
medyada beni fark etmeni sağlamak için atmadığım takla kalmadı. Buna rağmen sen
benden ayrıldın.”
“Senden neden
ayrıldığıma dair bir açıklama yapsam bile sen kafanda senden ayrıldığıma dair düşüncene
inanacak ve bana boşuna nefes tüketeceksin. Sabit fikirliliğin değişmediği için
konuşmamın bir anlamı yok.”
“Hiçbir açıklama
yapmadan benden ayrıldın. Ayrıldıktan sonra peşinden koşmamı bekliyordun? “
“hiçbir zaman
peşimden koşmanı beklemedim. Açık söylemek gerekirse her şeyi sen benden
bekliyordun. Mesaj atacak, ilgi gösterecek, senin her isteğine hayır demeyecek
ve bunun karşılığında hiçbir şey beklemeyecek bir insan istiyordun. Bu davranışların
kendimi o kadar değersiz hissettirmeye başladı. Sana bu durumdan söylesem bana
ne diyeceğini tahmin edebiliyordum. “
“Hala başkası
hakkında karar vermeye devam ediyorsun. Benimle konuşmayı hiç düşündün mü? Hem hangi hareketim seni değersiz hissettirdi?”
“ Kimsenin hakkında
hiçbir zaman karar vermedim ama senin bu düşünce anlayışının hala değişmemiş. Değersiz
hissetmeme sebep olacak bir davranışını mı söylememi bekliyorsun? Bir düşünelim. Yanında ben olduğum halde başka
kızlara kur yapmanı mı söylesem yoksa istediğin bir şeyi yapmam için ısrar
üstüne ısrar etmeni mi? Hangisi?”
“Saçmalıyorsun.”
“ Saçmaladığımı
düşünüyorsun. Peki. Kitabıma kaldığım yerden okumaya devam etmek istiyorum. Burada
oturup kendi monoluğuna devam et.”
Kitabını açıp
kaldığı yerden onu yok sayarak okumaya devam etti. Bir süre ona bakarak
oturmaya devam etti. Ancak bir karşılık alamayacağını anlayınca meraklı
bakışlar içerisinde kendisine bakan arkadaşlarının yanına döndü. Kafasını kitaptan kaldırıp dışarıya baktı. Söylediği
her cümleden pişman değil bilakis mutlu hissettiği yüzündeki gülümsemeden
anlaşılıyordu. Kahvesinden son bir yudumu aldıktan sonra kitabını çantasına
koyarak sırtına taktı. Boş kahve fincanı ile birlikte tezgâha doğru yürüdüğünde
onun bakışlarını üzerinde hissettiği halde umursamayarak bardağı verip dükkândan
dışarı çıktı. Bugün hayatında sıra dışı bir gün olduğunu düşüncesi yüzüne
yansıyarak yoluna devam etti.
Yorumlar
Yorum Gönder