Kitap Güncesi: Ferda




İyi bir kitapkurdu okuduğu her kitapta kendine yakın yada bütünleştirdiği bir karakter olduğunda, o kitabın her satırını ezbere bilse de sanki hiç okumamış gibi o kitabı baştan aşağı tekrar okur, çünkü o karakterde kendinden bulduğu bir şey vardır. Bugün burda yazacağım her cümlede okuduğum her satırda kendimi bulduğum kitabın ana karakteri olan Ferda’nın hayatı boyunca hep yanında olan yalnızlığı okuyacaksınız.

Kitabın adı:Ferda, yazarı  herkesin çok iyi tanıdığı Ebru Cündübeyoğlu, yazarın çok yönlü bir insan olduğunu herkesin bildiği bir gerçek. Ferda, yazarın ilk romanı her ne kadar bir kitap yazarın ilk romanıysa ilk okumada biraz tereddüt ile okumaya başlarım çünkü yazarın yazma azmi ile oluşturulmuş bir eser de okuma hevesimi yerle bir edecek herhangi bir etken o kitabı yarım bırakama sebebim olabilir. Ama Ferda kitabının daha ilk satırlarını okumaya başladığım anda aklımdaki bu düşünceler uçup gitti. Her satırında ana karakter ile kendimden bir şeyler bulduğum bir kitap oldu.

Kitabın konusu hakkında herhangi bir şey yazmak istemiyorum. Burada anlatmak istediğim Ferda ile kendime ne kadar benzettiğim daha önce de yazdığım “Unutma Beni Apartmanı “ ana karakterinde kendimde benzettiğim yönler olduğu gibi. Sadece kitapta ilgimi çeken nokta Ferda’nın teşhisi konulan hastalığını öğrendikten sonra aldığı karar ve yaptığı planı adım adım uygulamasıydı. “Benim başıma böyle bir durum gelse ben ne yapardım?” Sorusu kitabı okurken hep aklımın bir köşesindeydi. Nasıl bir süreç yaşardım, Ferda gibi bir yol mu izlerdim bilmiyorum. 

Ferda’da kendime ne yakın bulduğum nokta hayatının her anında hissettiği bir arkadaş bulma çabası… hatta kitaptan şu cümleler kendi ağzından okumak daha iyi tercüme olacaktır:

“Benim için arkadaş bulmak öyle kolay değildir. Sosyal görünümlü yalnızlardanım. Gerektiğinde pek çok kişiyle arkadaşlık edebilirim. Arkadaşlığımı da severler. Çünkü beni sadece bildikleri kadar anlamalarına daha en başından razı olurum kendimi anlatma, tanıtma, gösterme mücadelelerine hiç girmen bazıları çok asil, bazıları acayip firlama, komik bulur, bazıları temkinli, kuralcı ya da detaycı. Kim ne kadarımı görürse Sevimli bir herkesi olduğu gibi kabul etmişlik gibi gözükse de, gizli bir kibir bu aslında. Biraz maskeli narsisizm, biraz da insanlara güvenmezlik. Hiçbir kola, kucakta taşınan umarsız bir bebek gibi teslim edemedim kendimi. Hep daha emin olduğum taraftı taşıyan kalmak. Sımsıkı kavramak, ayakları yere sağlam basmak, asla düşmeyeceğini bilmek...”

Bu paragrafı okuduğumda, kendimi de çok fazla arkadaş edinme çabasına girmeyen herkese yakın ama belli bir mesafeden yaklaşan bir insan olarak tanımladım. Evet, herkesle çok kolaylıkla arkadaş olabilirim ama belli bir mesafeden kendimi açık bir kitap gibi ortaya koymam ancak güvenimi tamamiyle kazanmış insanlara her şeyimi bilirler. Girdiğim ortamlarda insanları etkilemem çok kolay onları gözlemleyerek ilgi duydukları alanla ilgili konuşma yapıp insanların benimle kolayca arkadaş olmasını sağlayabiliyorum yalnız benim hakkımda çok fazla bir şey bilmiyorlar çünkü kendimi onlara anlatmıyorum. Kendi yaşıtım olan insanlarla o arkadaşlık bağını bir şekilde kurabiliyorum ama benden küçük olan insanlarla ise o bağ nadir oluyor.

Kimi insan  bu durumu dışlanmış olarak algılayabilir. Herkes kendi yarattığı dünyada yaşarken, o dünyada yer almak o kişinin insiyatifine kalmış bir durumdur. Ya hayatında yer alırsınız yada almazsınız bu kadar basit.

Bu düşüncede olmamın sebebi ise çevremdeki insanların yaklaşma biçimi, açıklamak gerekirse girdiğim bir eğitim grubundaki insanların birbiri ile hemen samimi olup o ortamda bir gruplaşma içerisine girmesi ve sizinle konuştuğunda gruba dahil olup olmayacağınıza karar vermesi  tecrübe ettiğim en sevimsiz durumlardan biridir. Ortak bir çalışma yapmanız gerekirken herhangi bir gruba dahil olmadığınız için tek başınıza yapmak zorunda kalmak gibi. 

O yüzdendir ki çevremdeki insanları hayatıma dahil etme çabasına girmiyorum. İster asosyal olarak düşünsünler yada burnundan kıl aldırmayan onların gözünde hangi tanıma uyuyorsam.Ferda, benim insanlara karşı neden mesafeli olduğumu, herkesi neden kolaylıkla hayatıma  dahil etmediğim, sosyal görünümlü bir yalnız olmayı tercih etme sebebimi anlatacak olan bir kitaptı. Bir gün “Kendini bize anlatır mısın “tarzında bir soru ile karşılaşırsam cevabım şu olacaktır: Beni tanımak isterseniz, Nermin Yıldırım’ın unutma beni apartmanı ve Ebru Cündübeyoğlu’nun Ferda kitabını okumanızı isterim” 

Bu yazıyı sonuna kadar okuduysanız ne mutlu bana, başka yazılarımda görüşmek üzere…

Yorumlar

Popüler Yayınlar