İsimsiz Hikaye: Adı Konulmamış Bir Hikaye Bölüm Bir
Bilmediğim bir ülkenin , yine bilmediğim bir şehrinde tek başıma bu satırları yazarken aklımdan neler geçtiğini bilmiyorum. Sadece saatlerce oturup bir sonraki cümlenin ne olacağını bilmeden yazmak istiyorum bu yazdıklarımı okunma ihtimali var mı düşüncesi kafamda olmadan istediğim gibi özgürce yazmak istiyorum tek satır bile atlamadan…
Yazacağın cümlenin nereye gittiğini bilmeden yazmak insanı inanılmaz bir merak ve heyecana götürüyor. Bir sonraki adımda ne olacak nasıl bir cümle okuyacağım merakı insanı inanılmaz bir okuma duygusu oluşturuyor. Burada yazacaklarım aslında hayatını birden bire maddi açıdan hiç bir şey kazanmayacağı bir yola koyulan sadece yazarken mutlu olan bir insanın hikayesini anlatmaya çalışacağım.
O zaman başlayalım…
Bölüm 1
Hiç aklında yokken haftasonu sırf vakit geçirmek için katıldığı kısa bir eğitimde fark etmişti yazı yazma yeteneğini, hayal gücünün güçlü olduğunu her zaman farkındaydı ama yazıya dökmeyi hiç düşünmemişti. Özellikle eğitmeni yazdığı yazıyı çok beğenince ilk başta üstünde fazla durmamış sonrasında okuyucu gözüyle okuduğunda kendisine inanamamış o günden fırsat bulduğu her anda yazmaya başlamıştı. Yazdığı her cümleden kendini inanılmaz derece de mutlu hissediyor yaşadığı hayatının gerçekten yaşamaya başladığını hissediyordu. Haftasonları rahatlıkla gidebileceği yaratıcı yazarlık kursu aramaya başlamıştı. Yazdıklarını kitap haline getirme düşüncesi şimdilik yoktu lakin daha iyi yazabilmek ifade edebilmek için gelişmesi gerektiği konular vardı. Bu düşünceyle iyi bir eğitim alabileceği bir kurs aramaya başladı.
Bir gün öğle molasında yazı yazarken telefonuna gelen mesajla dikkati dağıldığından gelen mesaja bakmak zorunda hissetti. Mesajı açtığında gittiği kısa eğitim veren kurs ünlü bir yazarın yönetiminde yaratıcı yazarlık eğitimi vereceğini yalnız bu eğitime kabul edilmesi için eğitim verecek yazara okunmak üzere bir yazı göndermesi gerektiği yazıyordu. Yazdıklarından hangisini göndereceğini bilemedi. Kalemi güçlü olan bir yazarın yazdıklarını okuyacağı düşüncesi bile onu çok heyecanlandırdı. Hangi yazısını göndereceğine karar veremedi okuyucu gözü ile baktığında hiç birini beğenmiyordu. Bu düşünce ile işten çıktığında ulaşım aracı ile değil yürüyerek gitmeye karar verdi. Hava tam yürümelik bir insana bir nebze olsun yaşadığı hayattan uzaklaştıracak bir havaydı. En sevdiği müziği açıp yavaşça yürümeye başladı. Yürümeye başladığı cadde oturduğu ilçede herkesin rağbet ettiği gençler arasında popüler bir yerdi. Etrafına baktıkça gördüğü mağazalar restoranlar insanlarla dolup taşıyor adım atacak yer olmayan bir kalabalığın içinde yürümeye çalışıyordu. Birden bire aklına bu cadde ile ilgili bir yazı yazıp göndermeyi düşündü. Hangi tür olacağı konusunda herhangi bir şart yazmamışlardı. Etrafına bakındığında rahatlıkla nerede yazabileceği bir yer baktı. Bütün kafeler dolu gözüküyordu ve insanların farkında olmadan yüksek sesle konuşmaları odaklanmasını engelliyordu. Bu düşünce durduk yere gülümsemesine neden oldu. Sanki usta bir yazar oluşmuş gibi her yerde yazamam moduna giriyordu. Rahatlıkla yazabileceği bir yer bulana kadar yürümeye devam etti. Baktığı her dükkan boş bir masa yoktu insanlar sahiplenmiş bir şekilde oturuyorlardı. Aklına evinin yakınında olan parkta yazmak geldi. Rahat kıyafetlerini giyer, termosuna da kahveyi doldurduğu gibi bir masada oturur yazardı. Bu düşünce aklına yatmıştı. Hızlı adımlarla bu insan seli ile dolup taşan caddeden çıkıp doğruca eve gitti. Tek başına hayata atıldığında biriktirdiği ilk para ile bu evi almıştı. Bu ev onun mutlu hissedip huzurla yaşadığı yerdi. Sade bir şekilde döşemiş fazla bir eşya almamıştı. Mutfağa girip kahvesini hazırlayıp demlemesi için makineye koyduğu gibi hızlıca bir duş alıp hazırlandı. Çantasına kahve termosunu, bilgisayarını, ve yazı defterini aldığı gibi evden çıkıp parka doğru yürümeye başladı. Yazın sonuna yaklaştığını yaprakların sararmasından anlaşılıyordu. Hafif bir rüzgar eşliğinde yazı yazmak istediği masayı gözüne kestirdi. Türünü bilmediği geniş dalları olan yaprakları bütün heybetiyle yemyeşil olan ağacın yanında olan masaya oturdu. Kahve termosunu, bilgisayarını yazma düzenine göre yerleştirdi. Kahvesinde bir yudum aldı ve yazmaya başladı:
“ Kalabalık bir yerde yaşamak aslında yalnız yaşamaya daha çok sevk eden bir eylemdir. Neden mi böyle düşünüyorum diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bu cümleyi okuduğunuzda sorgulamaya başlamış olabilirsiniz.Çünkü insanoğlu ana rahmine düştüğü andan itibaren yalnızdır. Bu yalnızlığı doldurmak için çevre ile etkileşim kurmaya başlar. Devamlı sosyal çevre ile iletişim halinde ve diğer insanlardan ilgi görmek , ben burdayım demek için günümüz iletişim aracı olan sosyal medyayı kullanmaktadır. Her anını neler yaptığını paylaşmak bir nebze olsun yalnız olmadığını düşüncesini unutmak için yapmaktadır. Tek bir adım aslında bütün bu yaşadığı durumu hayatı daha anlamlı olmaya itecektir. Nedir peki bu adım?
Kabullenmek… bir durumu olduğu gibi kabullenirseniz inanın hayat size daha güzel ve anlamlı olmaya başlayacaktır. Çünkü yalnızlığımızı kabullenmek tek başımıza adım attığımız bu dünyada yolun sonunda tekrar tek başımıza gitmemizdeki o korkuyu yener. Hayatınızda elbet birileri olacaktır. Çok seveceğiniz insanlar yada görmek istemeyecekleriniz hepsi varolan yalnızlığınız bir parçası…”
Yazmaya devam ettikçe aklındaki kelimeler birbirine bağlı bir zincir gibi geliyordu. Son kontrolünü yaptıktan sonra e-posta adresine gönderdi. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Ne zaman sonuç gelecek diye ardı ardına postaya bakmamaya gayret etsene gelecek cevap onun için merak içinde bırakacak düzeydeydi. Bütün eşyalarını toplayıp eve doğru yürürken fırından gelen sıcak ekmek kokusuna dayanmayıp içeri girdi. Sıcak ekmek alıp evin yolunu tuttu. Sessiz adımlarla eve girdiğinde yazdığı cümleler yalnızlığını anlattığını biliyordu. Dolaptan tereyağ çıkartıp yavaşça soğumaya başlayan ekmeğin üstüne sürdü. Bir taraftan ekmeği yerken diğer taraftan karşı apartman penceresine baktı. Perdenin arkasında nasıl bir aile yada kendi gibi tek başına mı yaşayan insan mı vardı. Hiç bir fikri yoktu. Etrafındaki insanlarla belli bir mesafeden samimiyet kuruyor özel ilgi alanına girmesine beş parmağını geçmeyecek insanlarla sınırlıydı. “Ne tuhaf “ diye düşündü. “ Farkında değiliz ama aslında baştan beri yalnızmışız,” yazıp gönderdiği yazıyı düşünürken telefonuna gelen bildirimle yaşadığı ana geri döndü. Şirket e- postası olmadığı olmadığını gelen bildirim sesinden olmadığı için yavaş adımlarla telefonu bıraktığı salona girdi. Gelen bildirime baktığında gözlerine inanamadı. Eğitimi verecek yazar tarafından e-posta gelmişti. Gönderdiği yazıyı editörün çok beğendiğini kendisinin bizzat okutması için gönderdiğini ufak hatalar olsa bile yazdığı her cümleyi okuduğunda bir okuyucu gözüyle baktığında hissiyat duygusunu fazlasıyla verdiğini bu yüzden eğitim sınıfına kabul edildiğini bizzat kendi yazmak istediğini, okuduğunda ilk bir kaç dakika ne olduğunu idrak etmek için olduğu yerde ne kadar süre olduğunu hatırlamıyordu. Aklında tek bir şey vardı bu gelen e-postayı ömrü boyunca silmeyecekti. E-postanın geri kalanı ise eğitim sırasında alması gereken malzeme listesiydi. Bir hüzün ile koltuğa oturup telefonu bir kenara bıraktı. Bu haberi kiminle paylaşacağını düşündü. Yaratıcı yazarlık eğitimine katılmasına ikna eden arkadaşına mı yoksa en yakın dostuna mı? En yakın dostu dediği insan ise her daim görüşmediğinden bu haberi verse bile onun adına sevinecek miydi bilmiyordu. Yazar oluk yazdıklarını yayımlamak gibi bir hayali yoktu şimdilik yalnız ilerleyen zaman ne gösterir bilmiyordu. Şuan hüzün ile sevinci bir arada yaşadığı için hissettiklerini yazı defterine yazmaya karar verdi. İleride yazacağı güzel yazılar için ona yardımcı olacağını düşünerek kalemi alıp yazmaya başlad
Yorumlar
Yorum Gönder